29✨

1.4K 175 215
                                    

Mis gibi et kokusu tüm bahçeyi sarmıştı. Ateş harmanlandıkça daha da yayılıyordu koku. Bu da Jisung'ın iyice acıkmasına yol açıyordu.

"Chan hyung! Ne zaman pişecek ya? Öldük açlıktan!"

"Sabret Jisung, sebzeleri yıkadın mı sen?"

"Romantik anlar yaşasınlar diye o işi Min Ho hyung ile Lu Yin'e devrettim, biz Ryeong'cuğum ile markete gidiyoruz içecek almaya."

Ryeong ile Jisung markete gitmek üzere oradan uzaklaşırken Lu Yin ile Min Ho sebzeleri hazırlıyorlardı. Lu Yin, yeşil soğan olmadığını fark etmiş ve balkona çıkıp Felix'e seslenmişti.

"Felix, yeşil soğan unutmuşsun. Birkaç tane getirir misin?"

"Tamamdır." Felix yeşil soğan toplamak üzere bahçenin sol tarafına ilerledi, Sue de ona yardım etmek için peşinden gitti. Min Ho, domatesleri keserken söyleniyordu bir yandan da, "Vıcık vıcık domates suyu oldu her taraf, ıy."

"Öyle bastırarak kesersen tabi akar suyu, daha nazik ol."

"Domatese de nazik olmamı isteyen bi' sen varsın güzelim..." diye mırıldanınca Min Ho, Lu Yin gülmeden edemedi. Min Ho'nun yanağına bir öpücük kondurdu, Min Ho sırıtmış ve işine devam etmişti. Bu esnada Felix de yeşil soğanlarla uğraşıyordu.

Koparmaya çalışıyordu tüm gücüyle ama nafile. Sinirlenmiş ve iyice yüklenmişti, böylece soğanı topraktan ayırmayı başarmış fakat kalçasının üstüne düşmüştü. Bu komik tatlı hali, Sue'nin kahkaha atmasına neden oldu. Felix yerden kalkarken ona döndü, üstü başı toprak içinde kalmıştı.

"Ne gülüyorsun ya? Kolay bir iş yapmıyoruz burada."

Sue, Felix'e yaklaştı ve yüzüne bulaşan az bi' toprağı eliyle temizledi, "Sevimli olduğun için güldüm."

"Iyy, sensin sevimli."

Felix bazen sert mizacına ters olarak böyle istemsizce tatlı davranabiliyordu. Sue'nin en sevdiği halleriydi, bu yüzden ara sıra onu sinirlendirmekten çekinmiyordu.

Gahyeon ile Hyunjin, bahçeyi süslüyorlardı rengarenk ışıklarla. Hyunjin, ağaca yasladığı merdivenin tepesine çıkmış, Gahyeon'un uzattığı ışıklı ipi dallara bağlıyordu. Şu an hava hala aydınlık olduğu için pek belli olmasa da akşama doğru burası ışıl ışıl görünecek, oldukça güzel bir ortam oluşacaktı.

Bu ağaç bitince aşağı indi Hyunjin. Gahyeon'un yüzündeki gülümsemeyi görünce o da gülümsedi, ışıklara bakarken çok güzel görünüyordu. Dayanamayıp yanağına hızlı bir öpücük kondurdu. Gahyeon şaşkınlıkla bakışlarını ona çevirmişti.

"Bu niyeydi şimdi?"

"İçimden geldi."

Gahyeon gülmüş ve Hyunjin'e sarılmıştı. Onunla vakit geçirmeyi her şeyden çok seviyordu. Ayrı kaldıkları günlerin acısını çıkarmak için birbirlerinin yanlarından neredeyse hiç ayrılmıyorlardı. Bu güzeldi. Gereksiz biri yüzünden biten ilişkileri, geride kalan yaraları umursamadan deczn devam ediyordu. Onca gözyaşı dökülmüştü, ama şimdi tatlı gülücükler sahne alıyordu. Bundan iyi ne olabilirdi ki?

Onları böyle sarılırken gören Seungmin, elindeki kamerayı onlara çevirmiş ve birkaç tane fotoğraf çekmişti. Deminden beri sadece Anna'yı çekiyordu. Anna bibimbap yapmakla uğraştığından onu fark etmemişti bile. İşi bittiğinde sosu eklemesi için Yoko'ya devretti ve ellerini yıkamaya gitti çeşmeye. Kenardan aldığı havlu ile ellerini kurularken Seungmin gelmiş ve tekrar Anna'nın fotoğraflarını çekmeye başlamıştı.

Flare | Stray Kids Where stories live. Discover now