23|Sandık

1.2K 119 21
                                    

Keyifli okumalar!

     Tam anlamıyla kapana kısılmıştık. Bambaşka bir evrende bile psikopat manyaklar olabiliyordu demek ki. Korkuyla Alkın'a ve Egehan'a baktım. Onlar da tedirgin görünüyorlardı fakat Alkın'da giderek artan bir öfke de mevcuttu.

Alkın "Kimsin sen?" diye sordu tehlikeli bir sesle. Elleri yumruk olmuş, nefes alış verişleri hızlanmaya başlamıştı.

Barmen sinsi bir şekilde gülümserken "Burayı işleten basit bir adamım." dedi fakat bakışları ve ses tonu çok daha fazlası olduğunu gösteriyordu.

Egehan "Ne istiyorsun bizden?" diye sorduğunda adam eliyle ahşap binanın kapısını göstererek "İçeri girmenizi istiyorum." diye cevap verdi yavaşça.

Çenemi yukarı dikerek "Yakında bu evrenden ayrılacağız. Bizi burada istesen de tutamazsın." dedim.

Adam güldü. Gülerken pos bıyıkları hafifçe hareket etmişti. "İşte bu konuda yanılıyorsun küçük hanım. Ben istemediğim sürece buradan ya da bu evrenden ayrılamazsınız." dediğinde yutkundum. Ne demekti bu?

Alkın sertçe "Nesin sen? Bir canavar mı?" diye sorduğunda adam yavaşça merdivenleri tırmanmaya başladı.

"Bir canavar değilim. Beni öldürmeniz kendi dünyanıza herhangi bir fayda sağlamaz. Kaldı ki beni öldürmeniz imkansıza yakın. Ben bir Sandık'ım." dedi.

"Sandık mı? O da ne?" diye sordum yüzüm buruşurken.

Adam gülümseyerek "Yakında öğrenirsin." dedi ve içeri girdi.

Yutkunarak "Şimdi ne yapacağız?" diye sorduğumda Alkın düşünceli bir sesle "Çok garip. O adamın izni olmadan buradan kurtulamıyorsak Meira ve koruyucu nasıl kaçmayı başardılar?" diye sordu. Bakışlarım Egehan'a kayarken tepkisiz bir şekilde Alkın'ı izlediğini gördüm.

"Bence şu an bunu düşünmesek de olur." dediğimde Alkın'ın sert bakışları gözlerimi buldu.

"Aslında şu an tam olarak bunu düşünmemiz gerekiyor Nova." dedi. "Buradan kaçabildilerse bir açık bulmuş olmalılar ama nasıl?"

Aslında kaçamadıkları için bunu düşünmeye gerek yoktu fakat bunu ona söyleyemedim. Bunun yerine bakışlarımı çevrede gezdirdim. Belki dikkatimi çeken bir şey olabilirdi fakat burası o kadar ıssız bir yerdi ki çığlıklar eşliğinde ölsek kimse duymazdı.

Alkın binaya doğru yönelirken kolunu kavrayarak onu durdurdum. "Burada kalalım. Sabaha kadar o adamdan uzak durursak kurtulabiliriz." dedim.

"Hayır, bizi bir şekilde içeri çeker. Ayrıca sabah olmadan kurtulmamızın bir yolu varsa bulacağım. Beklemek istemiyorum, yeteri kadar vakit kaybettim." dedi Alkın ve kolunu elimden kurtararak ahşap binaya ilerledi.

Tedirgin bir şekilde Egehan'a baktığımda sadece omuz silkmekle yetinmişti. Nasıl bu kadar kaygısız olabiliyordu? Belki ölecektik ya da daha kötüsü kimliğimiz açığa çıkacaktı. O zaman ne yapmayı planlıyordu acaba?

Oflayarak Alkın'ı takip ettim ve büyük ahşap kapıdan içeri girdim. Göz göre göre tuzağa gittiğimizi hissediyordum nedense.

Kırmızılar içindeki salona girdiğimizde dansçılar hâlâ dans ediyor, masalara dağılmış birkaç kişi ise gürültüyle sohbet ediyordu. Onlar da adamın tuhaf olduğunu fark etmişler miydi? Keyiflerine bakılırsa etmemişlerdi.

Adam tekrar bar bölümüne geçerek eline kristal bardaklardan birini alıp kurulamaya başladı. Üzerindeki beyaz gömleği ve yeleği, gömleğinin yakasındaki papyonuyla oldukça şık ve elit bir görüntüye sahipti. Geriye doğru taranmış beyaz saçları ve gri pos bıyıklarıyla normalde sevecen biri gibi görünüyordu. Kapkara gözleri bardakla Alkın arasında gidiyordu. Alkın da bara oturmuş, keskin bakışlarını gülümseyerek işini yapan adama dikmişti.

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now