19|Şüphe

1.3K 121 121
                                    

Oy ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim:)

Keyifli okumalar❣️

     Gözlerimi yemyeşil çalıların ve atların arasında açtım. Doğanın ferah kokusu ciğerlerimi doldururken güneş ışınları gözlerimi kucakladı. Benden iki saniye sonra yanımda iki dalgalanma daha belirdi ve Alkın'la Egehan da bu evrene gelmiş oldu. Şaşırmıştım, ilk kez aynı anda buraya geliyorduk fakat bu iyiydi. Kimse kimseyi beklemek zorunda kalmamıştı.

Egehan'ın cüceye ait yüzü her zaman asık gibi olsa da bu sefer farklıydı. Gözlerindeki hüzün ve durgunluk kendini açıkça ele veriyordu. Hakan'ın kaybı onu çok etkilemiş olmalıydı. Şimdi ona sarılıp destek olmayı çok isterdim fakat yanımızda Alkın vardı. Kim olduğumuzu saniyesinde anlardı.

Aslında anlayacağından çok da emin değildim. O da Egehan gibi dalgın görünüyordu. Siyah atı bağladığı daldan çözerken "Hadi, fazla vakit kaybetmeden yola çıkalım." dedi. Egehan hiçbir şey söylemeyip robot gibi atını çözerken ben de beyaz atımı bir kez okşayıp bağını elime aldım.

Bin bir zorlukla atıma bindiğimde Egehan'ın kısa boyundan dolayı debelendiğini fark ettim fakat o bunun bile farkında değil gibiydi. Her hareketi ruhsuzdu. Alkın atının üstünden çatık kaşlarla Egehan'ın sonuçsuz çabalarını izlerken en sonunda pes etti ve elini kaldırarak alttan rüzgar verdi. Egehan havalanıp atın üstüne oturduğunda duygusuzca "Teşekkürler." diye mırıldandı.

"Bugün neden bu kadar garipsin?" diye sordu Alkın. Gözleri sorgularcasına Egehan'daydı.

Egehan iç çekerek "Bilmem. Öylesine." diye cevap verdi. Neyse ki yanlışlıkla Hakan'dan bahsetmemişti.

Boğazımı hafifçe temizleyerek dikkati kendi üzerime çektim. "Sen de dalgın gibisin. Bir sorun mu var?" diye sorarken Egehan'ın daha fazla konuşmasını engellemeye çalışıyordum.

Bir süre atların nal sesleri aramızda yankılandı. Alkın gözlerini uzakta bir noktaya dikmişti. "Sadece bazen bütün bunlara katlanmamızın bir anlamı var mı, onu sorguluyorum."

Bence hiçbir anlamı yoktu. Dünyadan giden maddeler bir şekilde gidiyordu ve onları geri getirmek her şeyi eski haline falan çevirmiyordu.

"Bir anlamı var mı bilmiyorum ama burası hiçbir şey değilse bile en azından bir rahatlama yeri. Dünyadaki gerçek sorunlarımızdan kaçabileceğimiz küçük bir nefes alma durağı. İlk zamanlar ben de buranın bir saçmalık olduğunu düşünüyordum ama artık biraz daha farklı yaklaşıyorum." dedim. Aslında söylediklerim yalan değildi. Özellikle babamın anneme olan ihanetini öğrendikten sonra buranın değerini daha iyi anlamaya başlamıştım.

"Acaba o da artık böyle düşünmeye başlamış mıdır?" diye mırıldandı Alkın.

Merakla "Kim?" diye sorduğumda Alkın hafifçe gülümseyerek "Prenses Meira. O da ilk geldiğinde 'burası saçmalık' deyip duruyordu." diye cevap verdi. Ondan bahsederken gözlerindeki yumuşaklığa şahit olduğumda yavaşça yutkundum. Nedense kalbimde küçük bir sıkıntı baş göstermişti.

Ondan mı? O sensin zaten Simay.

İç sesime kaşlarımı çattım. Biraz önce kendimi mi kıskanmıştım ben? Başımı hızlıca iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Tabii ki kıskandığım yoktu. Neden zorba Ejderha Prensi'nin bir başkasına ilgi göstermesi beni rahatsız edecekti ki?

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now