5|Düşmanlarla Yemek

3.5K 237 31
                                    

Keyifli okumalar!

     Alkın odadan ayrıldığında öfkemi yastıkları yumruklayarak kusup üzerimi değiştirmiştim. Aslında bunu niye yaptığımı hiç bilmiyordum. Gecelikle de inebilirdim. Bana dediklerinin hiçbirisini yapamazdı ve zaten benimle dalga geçmişti. Aptal.

Zümrüt renkli elbisem parıl parıl parlarken somurttum. Hiç alakam olmayan bir olayın içinde, alakam olmayan bir karakterle sıkışıp kalmıştım. Çaresizce buradan ayrılacağım anı bekliyordum. Kapı bir kez tıklatıldı. Bu bir 'hadi sallanma' uyarısıydı sanırım. Son kez aynada kendimi kontrol ettikten sonra ahşap kapıyı açtım. Alkın beni hızlıca süzdükten sonra başını sallayarak "Böyle daha iyi." dediğinde içimden ona kafa atmak gelmişti. Soğuk yüz ifademi koruyarak taş merdivenlerden aşağı inmeye başladım.

"Neden sessizsin? O geceliği giyemediğin için mi kızdın yoksa? Merak etme evlendiğimizde bol bol giyersin." dediğinde cevap vermeye gerek duymadım. Kendi kendine saçmalayabilirdi.

Daha inecek birçok basamak olduğunu bilerek umutsuz bir adım daha attığımda arkamdan güçlü bir rüzgâr esti. Ağzımdan çığlık kaçamadan hızla havalandım ve birkaç saniye sonra salonun girişine geldim. Ağzım hâlâ açıktı bu arada.

Alkın yanımda belirdiğinde ağzımı kapatarak eski yüz ifademe geri döndüm. "Ne bu şimdi? Şov mu yaptın bana?" diye sordum. Yeteneğimin olmadığını gözüme sokmaya çalışıyorsa hoş değildi.

Alkın bıyık altından gülerek "Hayır, sana öyle mi geldi? Sadece o kadar basamak inip yorulmanı istememiştim." diye cevap verdi. Biraz daha inandırıcı olmaya çalışmalıydı.

Kolunu kaldırıp dirseğini hafifçe büktü ve bana yaklaştı. "Hadi, şimdi bana müstakbel eşim olarak eşlik et." dediğinde koluna baktım. Buradan bir şekilde kurtulacaktım ama önce onun suyuna gitsem daha iyi olurdu. Tutup da beni zindana atmaya kalkarlarsa bir de oradaki fare ve böceklerle uğraşamazdım. Yavaşça koluna girdim ve dikleşerek derin bir nefes aldım. Herkes asaletimi görme şerefine erişmeliydi.

İşlemeli büyük kapı yavaşça ardına kadar açılırken önümde uzun ve aydınlık bir salon belirdi. Dikkatimi çeken ilk şey, tavandan büyük bir görkemle sarkan kristal avizelerdi. Çok güzel görünüyor olabilirlerdi ama şu an düşündüğüm şey güzelliklerinden çok uzaktaydı. Bir şey olur da başıma düşerse sağ kurtulma ihtimalim yüzde kaçtı acaba?

Alkın görkemli salona adım attığında ben de onunla birlikte ilerledim. Altın sarısı ve lacivertin uyumu aynalarla desteklenmiş, zaten büyük olan salonun daha da büyük görünmesi sağlanmıştı. Salonun ortasında uzun bir masa vardı ve masada dört kişi bulunuyordu. Bunlardan birinin büyük tacıyla kral olduğunu anlamıştım. Diğeri koyu kırmızı kabarık elbisesi ve yakut tacıyla kraliçe olmalıydı. Kralın yanında genç ve şık giyimli bir adam vardı. Gözüm kraliçenin yanındaki kişiye kaydığında şaşkınlıkla duraksadım. Siyahlar içindeki kişi Eris miydi yoksa bana mı öyle geliyordu? Evet, Eris'ti. Sanırım kaçmak istiyordum.

Alkın'ın başının bana doğru döndüğünü fark etsem de ona karşılık verememiştim çünkü şu an bana beni lanetleyecekmiş gibi bakan Eris'ten gözlerimi alamıyordum. Eris de benden gözlerini alamıyordu, ne hoş.

Masanın önünde durduğumuzda kral başıyla beni selamladı. "Hoş geldiniz Prenses Meira. Sonunda sizinle tanışma şerefine eriştik." dediğinde dudaklarım büküldü.

"Madem benimle tanışmak istiyordunuz, o zaman neden bunu doğrudan söylemek yerine beni bir ejderhayla kaçırmayı tercih ettiniz?" diye karşılık verdim. Alkın'ın kolundaki kaslar kasıldığında gerilmesini sağladığım için kendimle biraz da olsa gurur duydum.

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now