42|Hapsolmuş

921 96 27
                                    

Keyifli okumalar!

     Gecenin karanlığı hüküm sürmeye devam ederken küçük pencereden karanlık gökyüzüne bakıyordum. Zihnim büyük bir kara deliğe ev sahipliği yapıyordu. Düşünmek istediğim her şey, o kara deliğin içine çekiliyordu. Toprak beni konuşturmaya çalışmayı uzun bir süre önce bırakmıştı. Şu an karşımda sessizce beni izliyordu. Beni hâlâ çözmemişti fakat sanırım artık umrumda değildi.

"Simay benimle gel. Lütfen." dedi belki yüzüncü kez. Onunla İzciler'in kaldığı yere gitmemi istiyordu. Söylediğine göre bana zarar vermelerine izin vermeyecek ve beni hep koruyacaktı.

"Dövmeli olman gerçekten umrumda değil. Sana asla bir şey yapmam. Sadece benimle kal, böylece tüm bu tehlikeden uzak durmuş olursun." dediğinde ona boş boş bakmakla yetindim. Tehlikeyi yaratanlardan biri olmasa belki ona inanabilirdim. Gerçi artık kime ya da neye inanacağımı bilmiyordum.

Benden cevap alamayınca iç çekerek yanıma geldi ve önümde diz çöküp gözlerime baktı. "Simay bir şey söyle. Beni korkutuyorsun."

O da beni korkutuyordu ama ben bir şey demiyordum. Acımaya başlayan gözlerimi kırpıştırarak derin bir nefes aldım. "Beni eve götürür müsün?" diye sordum.

Toprak kaşlarını çatarak "Eve mi?" diye sordu. Neden bu kadar şaşırmıştı ki? Bir İzci'nin yanından başka bir İzci'nin yanına gitmek istediğim için mi? "Yapamam Simay. Benimle gelmen lazım. Ortadan kaybolursak sana ulaşmalarına engel olabilirim ama diğer türlü olmaz. Yakalanırsın ve ben hiçbir şey yapamam. Eğer şimdi gidersek başına bir şey gelmeyecek." dedi. Umutla yüzüme bakıyordu fakat ona istediğini vermeyeceğimi çoktan anlamış olması gerekirdi.

"Diğerleri ölecek ama değil mi?" diye sordum.

Tereddüt etmeden "Evet. Onlar için bir şey yapamam." dedi. Gözlerinde öfke ve tiksinti belirmişti.

"Yapamaz mısın yoksa yapmaz mısın? Onlar dediğin kişilerden biri ikizin, diğeri de en yakın arkadaşın bu arada. Farkında mısın?" diye karşılık verdim.

Yüzünde soğuk bir ifade belirirken "Bizim Yaprak'la hiçbir zaman kardeşlik bağımız olmadı ve bu sadece benim hatam değil. Onun da hataları var. Bu yüzden yaptığı seçimin cezasını çekmek zorunda." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Gerçekten psikopat olmasa böyle bir cümleyi kuramazdı. Normal bir insan kardeşiyle hiç anlaşamasa bile onu her zaman korur, başına kötü bir şey gelmesini istemezdi.

"Peki ya kaçırılanlar? Onları hiç acımadan öldürdünüz mü?"

"Hayır, henüz değil. Hâlâ hayattalar." dedi Toprak. "Ama zamanı geldiğinde diğer herkes gibi ölecekler."

"Ama seninle gelirsem ben kurtulacağım öyle mi? Beni öldürmeyip onları öldürdüğün için sana minnettar olacağımı mı düşünüyorsun Toprak?" diye sordum. "Ya hâlâ seni savunmaya çalışan Egehan'a bile acımıyorsun sen. Senin gözünde kimsenin değeri yok mu?"

Toprak duygusuzca "Senin dışında kimse umrumda değil. Herkes yaptığı seçimden sorumlu. Seçimlerinin bedelini ödemek zorundalar ama sen masumsun. En başından beri hiçbir şeyden haberin yoktu ve bir şansı daha hak ediyorsun." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.

"Toprak bu söylediklerin hiç normal değil. Bence bir doktordan destek alsan-"

"Ben deli değilim!" diye bağırdığında irkildim. "Beni anlamak zorundasın Simay. Yoksa hayatın çok zor geçer çünkü seni asla bırakmayacağım."

Korkuyla ona bakarken hafifçe gülümsedi ve parmakları yanağımı okşadı. "Deli olduğunu düşündüğün biriyle bir ömür geçirmek istemezsin değil mi? En iyisi tüm bu önyargılarını kafandan at." dediğinde hissettiğim korku dehşete dönüşmüştü. Toprak hep böyle biri miydi? Ben gerçekten dediği kadar kör müydüm?

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövmecisiजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें