3|Fabulasium

5K 296 57
                                    

   Keyifli okumalar!

     Burası da neresiydi? Yaşadıklarım gerçek miydi yoksa lise son sınıf olmanın bir yan etkisi mi? Önümde uçsuz bucaksız bir yeşillik, çok ama çok uzaklarda yüksek kuleleri olan bir şato vardı. Arkamdaki koyu yeşil orman, parıl parıl parlayan güneşten korunmak için harika bir gölgelik oluşturuyordu. Çevremde dönmeye başladım. Daha önce hiç böyle bir yere gelmemiştim.

Dönmenin etkisiyle bacaklarıma dolanan şeyle bakışlarımı aşağı çevirdim. Üzerimde ne zaman ve nasıl giydiğimi bilmediğim kabarık bir elbise vardı. Mor renkliydi ve eteğinde altın çiçekli işlemeler vardı. Göğüs kısmı kalp şeklinde hafif bir dekolte barındırıyordu. Ellerimi üzerimde gezdirmeye başladım. Her şeyim yerli yerinde mi diye kontrol ederken başımın üzerinde sert bir şey elime çarptı. Sanırım bu bir taçtı. 

"Ne oluyor ya? Rüyada mıyım yoksa kabusta mı?" diye sordum kendi kendime.

"Hayır, ikisi de değil." Bir yerden cevap geldiğinde irkilerek arkamı döndüm.

Gözlerim kocaman olurken "Egehan! Burada ne işin var?" diye sordum. Kafasında kocaman tüylü bir şapkayla siyahlar içinde karşımda duruyordu.

Egehan gülümseyerek "Fabulasium'a hoş geldiniz prenses hazretleri." dediğinde kendimi tutamayarak gülmeye başladım.

"Ne? Prenses hazretleri mi? Egehan iyi misin sen?" derken gülmeye devam ediyordum.

Egehan yanıma yaklaşırken ellerini şu an fark ettiğim siyah renkli pelerininin içine soktu. "Ben burada Egehan değil, senin koruyucun ve askerin Felix'im. Sen de Prenses Meira'sın ve kolayca anlayabileceğin üzere bir soylusun." dedi.

"Egehan gerçekten ne saçmalıyorsun? Artık komik olmadığına karar verdim, kes şunu." dediğimde önümde eğildi.

Şapkasını çıkarıp göğsüne bastırarak "Emredersiniz majesteleri." dedi ve tekrar eski haline dönüp gülümsedi. Tövbe tövbe. Egehan'ı gerçek mi diye incelerken bir detay daha fark etmiştim.

"Senin dövmelerin nerede? Sildirdin mi?" diye sordum çünkü şu an dövmeleri kesinlikle en önemli konuydu.

Egehan ellerindeki eldivenleri düzelterek "Hayır. O dövmeler bu dünyada görünmezler. Bu dünyaya sadece kimliklerimizi belirleyen özel dövmeler girebilir." diye cevap verdi. "Sendeki soylu dövmesi ve bendeki asker dövmesi gibi. Başka dövme sınıfları da var elbette." diye devam etti.

Yüzümü buruşturarak "O kıvrımlı garip şekil mi soylu dövmesiymiş? Ben onun yüzünden mi buradayım yani?" diye sordum.

Egehan başını sallayarak onayladı. "Biz seçilmiş kişileriz. Özel bir görevimiz var ve bu görev kendi dünyamızı da bir şekilde etkiliyor." dediğinde hâlâ delirmiş olabileceğini ya da her şeyin bir rüya olduğunu düşünüyordum. İyi ama Egehan'ın benim rüyamda ne işi vardı? Gitmesi gereken rüya Pelin'in rüyası olmalıydı.

"Bu arada burada sadece ikimiz yokuz. Seçilmiş bir sürü farklı kimlik ve statüde görevli var. Bazılarıyla aynı taraftayız ama bazıları bizim düşmanımız." diye açıkladı. Derin bir iç geçirdim.

"Ne yani bir de savaşacak mıyız? Bak, benim tek bir savaşım var, o da test kitaplarındaki sorularla olan savaşım. Başka da savaş istemiyorum, hiç uğraşamam." dedim açıkladıklarına karşılık olarak.

Egehan başını yavaşça iki tarafa salladı. "Üzgünüm, bunu reddedemezsin. Artık çok geç. Dövmeciye gitmeden önce düşünecektin." dedi. Dövmeciye gitmeden önce hangi akıllı ve mantıklı insan böyle şeyler düşünüyordu ki?

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now