Başkente geri dönüş ¦ chptr 69

486 71 41
                                    

Wang Fei'nin çok normal bir şekilde 'biz' kelimesini kullanması Jing Shao'yu yatıştırdı, birkaç "hmm" sesinden sonra sustu ve başka bir şey söylemedi.

Gu Huaiqing'in ifadesi değişmedi ve Jing Shao'nun bardağındaki çayı tazeledi. "Elbette, dün Jing Shao ile yeminli kardeş olmamın sebebi açıkça zengin ve saygın olmasından kaynaklıydı. Gelecekte eğer gidecek bir yerim olmazsa sığınabileceğim birinin olması iyi olur."

Bu kişinin yüzü çoğu kişinin yüzünden daha kalındı. Mu Hanzhang kendine engel olamayarak gülümsedi, aniden, Wang Ye'nin utancın ne anlama geldiğini muhtemelen - en azından biraz - bildiğini hissetti.

Her iki tarafında benzer çıkarları olduğunda ortaklık kurmak kolaydı. Huainan Kralı, Jing Shao'ya gelecek planları hakkında sorduğunda kardeşini tahta oturtmak için hazırlandığını söyleyince şaşırdı. Bu adam kendi başına birçok şey yapmıştı ama başka birinin tahta çıkmasına yardım mı ediyordu? Gözlerini kıstı ve karşısındaki iki adama baktı.

Jing Shao bir mandalina soydu, yarısını böldü ve yanındaki adama uzattı. Mu Hanzhang onu aldı ve ustaca Jing Shao'nun eline bulaşan meyvenin suyunu temizledi.

Aniden köşedeki Gu Huaiqing'in ağzının köşeleri kalktı ve çayından küçük bir yudum aldı. Biraz tatlılıkla karışık acı tat dilinin ucundan yayıldı. Gerçekten de dağların ve nehirlerin ardındaki tüm güzellikleri istemeyen biri vardı! Aniden Jing Shao'ya hayran kaldı. Dünyada, tam olarak ne istediğini gerçekten bilen çok kişi yoktu. Özellikle kraliyet ailesi çok fazla şey talep ederdi. Çoğu zaman ancak en değer verdikleri şeyi kaybettiklerinde bu yaptıklarından pişmanlık duyarlardı. Tıpkı Huainan Kralının ataları gibi...

"Bir şeyden vazgeçmeye karar verdiğinde onun peşinden koşuyorsun. Sana hayranım, kardeşim." Gu Huaiqing çay dolu bardağını kaldırdı. "Bu bardak senin için."

Bir süre kelimelerle savaşmak zorunda kalacaklarını düşündü ancak Jing Shao onunla dürüst ve açık bir şekilde konuştu ve ona her şeyi olduğu gibi anlattı. Şüpheci Huainan Kralı ona inanmaya karar verdi ve ona bir mektup verdi.

Jing Shao onu açınca sadece imparatorluk babasının böyle güçlü kelimeler yazabileceğini biliyordu. Mektup kafa karıştırıcıydı, imalar ve şifreli kelimelerle doluydu. Sadece bakmak bile başını ağrıtıyordu bu yüzden tembelce Wang Fei'ye uzattı.

Mu Hanzhang gülmesi mi ağlaması mı gerektiğini bilmeyerek bir göz attı. Kaşlarını hafifçe çattı. "İmparatorluk babası iki tımarın bastırıldığını söylemek istemiş ama Huainan her zaman yerini bilmiş ve atalar arasında bir anlaşma varmış bu yüzden Huainan Kralının bunun üzerinde çok düşünmemesi gerektiğini söylüyor. Ancak..."

Gu Huaiqing güldü ve "Devam et." dedi.

"Sadece şu cümle: 'Ben kendi felaketimden korkmuyorum; daha doğrusu rejimin devrilmesinden korkuyorum.'" Mu Hanzhang durdu ve karşısındaki kişiye baktı "Korkarım ki bunda birçok anlam yatıyor."

Jing Shao kafasını kaşıdı, anlamamıştı. Bu cümle sadece eskiden saraydaki fırtınalardan her zaman korkan ve Da Chen'in elleri altında yok olacağından korkan bir imparatorun mizacından yakınmak için olan bir alıntı değil miydi? Bu Huainan Kralına imparatorun çaresizliğini bildirmek ve ona tımarını kontrol altında tutmasını söylemek için değil miydi? Başka ne için olabilirdi?

Mu Hanzhang mektubu geri verdi, Jing Shao'ya döndü ve "Bundan önceki cümle neydi?" diye sordu.

Jing Shao, "'Kendi kişisel çıkarları için gizli ittifaklar oluşturan aşağılık kişiler geçici olarak sevinç yaşayabilir ancak ülkenin geleceği karanlık ve tehlikeli olacak.'" dedi. Bir an duraksadı ve birden babasının ima ettiği anlamı anladı. Güneybatı ve Güneydoğu Krallarının, ülkeye isyan etmek için gizlice işbirliği yapan, imparatoru endişelendiren ve rahatsız eden, sonunda isyanı bastırmak için asker göndermek zorunda kaldıkları hainler olduğunu söylüyordu. Huainan Kralına onları takip etmemesini ve Huainan Kralını kendi mezarını kazmasına neden olacak o karanlık, dar yoldan gitmemesi konusunda uyarıyordu.

Önce Eş [BL]Where stories live. Discover now