7

4.1K 215 216
                                    

Oyuna biraz daha devam etmiştik. Hep salak saçma sorular sormuşlardı.
Ders saati gelince neredeyse herkes oyundan çıktı ve derse gittiler. Mattheo, Draco, Tom, Laura, Pansy, ilk başta adını bilmediğim çocuk ve Adrian kalmıştık.
Terrence Quidditch antrenmanına gitmişti. Aslında Adrian'ında antrenmanda olması gerekirdi ama nasıl yaptı bilmiyorum, bir sekilde antrenmanı ekmeyi başardı ve bizimle kaldı.
Hala ismini bilmediğim çocuğa döndüm.

Y/n: Şey ya, bir şey soracağım.

Herkesin gözü bana döndü.

Y/n: Ee, ismin neydi?

Adrian buna kahkahalarla gülerken çocuk sırıtmıştı.

Laura: Adı Shawn.

Shawn kafasını eğerek selam verdi.

Shawn: Shawn Morris.

Soyadı bir yerden çok tanıdık geliyordu ama nereden olduğunu çözememiştim.
Aynı şekilde kafamı eğerek karşılık verdim.

Pansy: Hadi bir şeyler yapalım.

Draco: Yasak ormanda saklambaç?

Mattheo: Bana uyar, hadi.

Y/n: Hadi ama, biraz daha... Güvenli bir şey bulamaz mıyız?

Laura: N'oldu prenses? Korktun mu?

Y/n: Bak işine Laura.

Laura: En fazla babacığınla buluşursun.

Hızla ayağa kalktım.

Y/n: Ne dedin sen?

Yüzündeki bariz tedirginliği görebiliyordum ama diğerlerine rezil olmak istemiyordu.

Laura: Diyorum ki, babanla buluşursun. Draco'nun teyzesi öldürmüştü değil mi? Aa şey lanetle mi yoksa basi-

Sözünü bitirmesine izin vermeden boğazına yapıştım. Boğazından tutarak oturduğu yerden kaldırıp yanan şöminenin kenarındaki duvara sırtını çarptım. Saçından tutup bana doğru edilmesini sağladım.

Y/n: Cesaretin varsa, bir daha söyle!

Laura: Baban diyorum-

Sırtını bir kez daha duvara çarptım. Bu kez kafasını da çarpmıştı. Canının yandığının farkındaydım. Kolundan tuttum ve bedenini duvardan çekmeden elini şöminenin neredeyse içine doğru soktum. Elini çekmeye çalışıyordu.

Laura: Ta-tamam. Bırak!

Mattheo: Tamam y/n, yeter.

Y/n: Eğer bir kez daha babamla ilgili salak saçma konuşursan olacaklardan ben sorumlu olmam.

Biraz korkutmaktan zarar gelmezdi. Kulağına doğru eğildim.

Y/n: Ve herkesin duyacaklarından da olmam.

Gözleri dolu dolu ortak salondan çıktı.

Draco: Bu abartıydı Y/n.

Şokla ona döndüm.

Y/n: Ne yapmamı bekliyordun? Trene mi kilitleseydim? Aaa yada dur dur, gece göle mi atmalıydım?

Herkes sanki bir câniymişim gibi bakıyordu. Tom hariç. O ise sanki... Yani ne bileyim. Sanki gurur duyuyormuş gibiydi.
Diğerlerinin bakışlarına katlanamıyordum. Hızla odadan çıktım ve sinirden ağlamak üzereyken astronomi kulesine gittim.
Harry oradaydı. Her ne kadar aramız iyi olmasa da o benim ailem sayılırdı, ailemden kalan tek kişi...

Y/n: Oturabilir miyim?

Harry kıpkırmızı gözlerle bana döndü. Ağlamış gibiydi.

Y/n: Harry? Sen... Ağladın m-

Harry: Seni ilgilendirmez, ayrıca bana niye soruyorsun ki seni umursamıyorum.

Yanına oturdum. İlk defa ağladığını görüyordum. Ne olursa olsun onun zor zamanlarında yanında olmalıydım.
Ama benim de içimi döküp, kendimi sıkmadan ağlamaya ihtiyacım vardı.
Gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Babamı düşündüm. Küçükken kendimi çok yalnız hissederdim. Herkes kocaman ailesiyle yeni yılı kutlar, şükran günü yemeğini yerdi. Yada ne bileyim annesi saçıyla oynardı, gece yatmadan masal okurdu falan.

James amca ve Lily teyzeyi anlatırdı babam sürekli. Annemle Hogwarts'ta tanıştıklarından bahsederdi.

Bazen yapamayacağım zor büyülerle zihnime girip beni sevdiğini söylerdi.
Küçükken hem yalnız, hem şanslı hissederdim.
Babam ne zaman sorun yaşasak Malfoy'dan örnek verirdi.

'Şanslısın çünkü benim gibi bir baban var. Seni her zaman destekleyeceğim, senin her zaman yaninda olacağım. Ama Malfoy'lara bak. Lucius gibi bir baban olmasını ister miydin?' derdi.

Onu çok özlemiştim.

Harry: Sen ağlıyor musun? Kendine gel sen hir Black'sin.

Sen de bir Potter değil misin?

Y/n: Ben... Sadece, onu çok özlüyorum Harry. Dayanamıyorum.

Harry uzun bir süre bana baktı. Fısıldadı;

Harry: Onu senin öldürdüğünü biliyorum, rol yapmana gerek yok.

Duymayacağımı sanmıştı herhalde. Bu ağlamamı hızlandırdı.

Y/n: Ben yapamadım! Anlamıyor musun? Ben değildim! Ben...

Anlamıyordu. Anlamak istemiyordu. Asla anlamayacaktı.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ben ağladım, Harry beni izledi. Bazen o da ağladı... 
Harry yanıma yaklaşınca irkildim. Ne yapıyordu? Elini kaldırınca bana vuracağını sanıp istemsizce kendimi geri çekmiştim.

Ellerini saçıma koydu ve saçlarımı okşamaya başladı. Şaşkınlıkla kafamı kaldırdım. Yeşilleri hala kırmızıydı. İkimizde ağzımızı açmadık.
Hava kararmıştı. Harry başımı kendine doğru yasladı ve başımı göğsüne yatırdı.

Harry: Özür dilerim... Seni özledim, y/n.

Burnumu çektim. Bende özlemiştim, hemde çok özlemiştim.

Y/n: Bende, bende özledim.

Uzun bir süre saçımı okşayınca uyuya kalmıştım. Harry ben uyumadan önce bir kez daha benden özür dilemişti.

Harry benim ailemdi, Harry benim kardeşimdi. Harry beni kimsesizlikten kurtaran kişiydi...

Selam!! Uzun zaman sonra bölüm atıyorum. Gerçekten üzgünüm. Okunma sayımız 200'ü aşmış bulunmakta!!
Bu benim için çok değerli. Herkese çok ama çok teşekkür ederim.
Oylarsanız çok sevinirim,
Sizi seviyorum.<33

Tam 702 kelime.

MATTHEO RİDDLE İLE HAYAL ET ( Askıda.)Where stories live. Discover now