2

5K 198 214
                                    

Gözlerimi açtığımda etraf sessizdi. Vagonda kimse yoktu. Gerinerek ayağa kalktım.
Bir terslik vardı, trenden çıt çıkmıyordu. Ayrıca hava da kararmıştı. Vagondan çıkıp etrafa bakındım. Kimse yoktu.
Yolculuğu geçirdiğim vagona geri dönerek bavulumu aldım, trenin kapısına yöneldim.

Kapıyı birkaç kez zorladım fakat kilitliydi. Asamı çıkarıp büyü yapacaktım ki normalde bavulumun yanındaki gözde olan asamın orada olmadığını fark ettim.

O anda taşlar yerine oturdu. Bu kasıtlı olarak yapılan bir şeydi. Bunu kim yaptıysa bulacaktım!
Ama şuan daha önemlisi buradan nasıl çıkacağım konusuydu. Burası çok soğuktu ve cübbem yeterli gelmiyordu.

Bavulumla beraber teker teker vagonları gezip açık cam varmı diye bakmaya başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra sonunda açık bir cam bulunca derin bir nefes verdim. Bavulum rahatça sığardı. Bense biraz sıkıştım mı tamamdı .

Bavulumu camdan dışarı attım. Yere düşünce çıkan tok sesle beraber bende bacağımı camın üstünden dışarı doğru sarkıttım ve eğildim. Dışarı çıkmam tahmin ettiğim kadar kolay olmamıştı.

Tam ayağa kalkacaktım ki gelen adım ve gülüşme sesleriyle olduğum yere sindim.

Mattheo ve Draco gülüşerek trene doğru geliyorlardı.
Konuşmalarını dinlemeye çalıştım.

Mattheo: Bu salak kesin içeride ağlıyordur.

Draco: Üşümüştür bayağı, asasını almak iyi fikirdi aferin.

Gülüşmeler...

Demek onlar yapmıştı. Tahmin etmeliydim. Onlar trene binince ayağa kalktım ve eğilerek,  yavaş adımlarla Hogwarts'a doğru yürümeye başladım.

Gölün oraya geldiğimde hayal kırıklığıyla omuzlarımı düşürdüm. Nasıl dönecektim  ki?
Mattheo ve Draco belli ki cisimlenmişlerdi. Gölde hiç kayık yoktu.

Tek çarem ormandan geçerek Hogwarts'a varmaktı. Yada Draco ve Mattheo'yu bir şekilde ikna edip onlarla cisimlenmeliydim. 
Karanlık ve oldukça ürkütücü görünen ormana baktım. Üzgünüm, yaşamayı seçiyorum.

Oflayarak trene doğru yöneldim. Büyük ihtimalle içeride beni arıyorlardı. Tam trenin kapısını açacakken kapı biri tarafından açıldı ve bir çift kahverengi gözle karşı karşıya kaldım.

Mattheo: Sen nasıl çıktın buradan?!

Draco: Vay vay vay, Black bilmediğimiz marifetleriniz var galiba?

Derin bir nefes aldım.

Y/n: Şey, eğer beraber Hogwarts'a cisimlenirsek kimseye bu yaptığınızı söylemem. Olur mu?

Birbirlerine bakarak sırıttılar.

Draco: İyi, peki. Sadece insafımdan yapıyorum, birine söyleyip söylememen sikimde değil.

İçimdeki öfkeyi dizginlemeye çalışırken yumruğumu sıkıp kafamı salladım.

Y/n: Tamam.

Gerçekten çok üşüyordum. Mattheo'nun dikkatli bakışları beni rahatsız ediyordu. Gölün kenarına, bavulumun yanına geldik.

Mattheo: Koluma tutun, Black.

Kafamı sallayarak dediğini yaptım. Soğuktan kızarmış ve titreyen elimi koluna koydum. Diğer elimle bavulumu tutuyordum.

Mattheo: Hey Black! Yüzme biliyor musun?

Dediğini anlamamıştım.

Y/n: Ne?

İkisi birbirine bakıp sırıttılar. Draco eline asasını aldı ve cisimlenmek için gereken büyüyü söyledi.
O an neler olduğunu anlayamadım ve onlar cisimlenirken bedenim ise buz gibi suyla buluştu.

Uzun bir bölümü oldu!! Umarım beğenmişsinizdir<3.
Oylarsanız gerçekten çok sevinirim!!;)

MATTHEO RİDDLE İLE HAYAL ET ( Askıda.)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon