29

793 39 15
                                    

Sınıfa gittiğimde Cedric'le ayrılmıştık çünkü derlerimiz farklıydı.

Kapıdan girerken derin bir nefes aldım ve her şeyi unutmaya çalışarak gülümsedim.

Mattheo durgun bir şekilde oturuyordu. Yanına gittiğimde irkildi.

"Y/n... Ben-"

Kaşlarımı çattım.

"Bir şey mi oldu?"

Ayağa kalktı ve kolumdan tutup beni sınıftan dışarı çıkardı.

Zorlamadım ve onu takip ettim. Zaten patlamama çok az kalmıştı.

"Ne oluyor Mattheo?"

Eliyle gözlerini ovuşturdu ve bana döndü.

"Buna daha fazla devam edemem. Ben- Ben bildiğini biliyorum ve bu suçlulukla daha fazla hiçbir şey olmamış gibi davranamam. Gerçek olduğunu bile bilmiyordum. Ayık değildim ve sanırım o zehirden kaynaklı bir şeyler yaşandığının farkında bile değildim. Sadece uyandığımdan beri benim için aptal bir rüyadan ibaretti ve seni bu kadar severken o kızla aptal bir rüya görmüş olmak bile yeterince iğrenmeme neden oldu. Sonra... Sonra bir şey oldu ve o anılar zihnime doldu. Y/n ben... Ben gerçekten her şey için çok özür dilerim. Ve bir daha sana zarar vermek istemiyorum. Lütfen bağır, çağır, canımı yak ama hiçbir şey olmamış gibi davranma. Ne yaparsan, ne dersen haklısın. Sadece seni hala çok sevdiğimi bil. Elimde olsa zamanı geri alır ve her şeyi yaşanmamış sayardım. Mutlu olmanı istiyorum ve biz asla mutlu olamıyoruz. Siktiğimin hayatında her şey bize ters geliyor. Özür dilerim, özür dilerim."

Yutkundum ve gözlerimi kapattım.

"Seni affetmeyeceğim. Hayır, hayır. Seni affedemem, sadece... Bunu artık kendime yapamam. Mutlu olmak istiyordum ve sana ihtiyacım vardı ama... Ama lanet olsun ki her zaman üzülen taraf ben oluyorum Mattheo. Kendime bu kadar haksızlık edemem. Ben... Sizi gördüm. Öpüşürken, birbirinize harika geçen gece için teşekkür ederken. Ve o görüntüler beynimden çıkmıyor. Eğer o sabah uyanmış olsaydın ben gidecektim. Ama sonra..."

"Ders başladı burada ne arıyorsunuz?"

Prf. McGonagall'a döndüm.

"Ben... Şey Mattheo'yla-"

"Sınıfta olmanız gerekiyor."

Yutkundum ve başımla onu onayladım.
Mattheo başını eğdi bana bakmadan sınıfa doğru adımladı.

İç çekerek onu takip ettim ve hemen arkasından sınıfa girdim.

Sınıfın en arkasına baktığımda bedenim kaskatı kesildi.

Zihnimde gördüğüm sanrıdaki, gri ve mavimsi tenli yaratık karşımda duruyor, gözlerimin içine bakıyordu.

Bedenim titremeye başladığında gözlerimi ondan ayıramıyordum.

Ellerim tutunabilecek bir şey ararken bacaklarım boşaldı ve yere düşecekken biri beni tuttu.
Sesler boğuklaşmıştı fakat birinin

"Neler oluyor?"

diye bağırdığını duyuyordum.

Titreyen elimi kaldırdım ve onu işaret ettim. Tanıdık his bedenimi ele geçirirken gözlerim karadı ve birkaç saniye sonra yaratık gitmişti.

Kendimde gelmeye çalışırken kolumu tutan kişiye baktım.

Mattheo korkuyla bana bakıyordu.

"Neler oluyor? İyi misin?"

Herkes bize bakıyordu. Deliriyor muydum?

Mattheo'ya döndüm.

"Onu... Onu görmedin mi?"

Kaşlarını çattı.

"Neyi? Y/n iyi misin? Hastane kanadına gitmek ister misin?"

Titrek bir nefes aldım ve yanımdaki masaya tutunarak kendimi bulduğum ilk boş sıraya attım.

Mattheo endişeyle bana bakıyordu.

"Y/n-"

"Bir şeyim yok, git buradan."

Yüzümü inceledi ve yutkunarak yanımdan kalkıp arkamdaki sıraya oturdu.

Prf. McGonagall içeri girdiğinde herkesin dikkati derse döndü ve bende kafamı masaya koyup gözlerimi kapattım.

Başım ağrımaya başlamıştı. Zihnimde tıslamaya benzer bir ses duyduğumda kafamı kaldırdım.

Etrafıma bakındım fakat kimse bana bakmıyordu bile. Arkama döndüğümde Mattheo'yla göz göze geldim.

"Sen mi yapıyorsun?"

Kaşlarını çattı.

"Ne?"

Tıslama sesi arttığında sanki biri beni çağırıyormuş gibi hissetmiştim.

"Sen mi yapıyorsun dedim Matt. Benimle oynama."

Anlamsız bakışlarla bana bakmayı sürdürdü.

"Hadi gel bir Madam Pomfrey'in yanına uğrayalım, ister misin?"

Başıma keskin bir ağrı saplandığında yüzümü buruşturdum ve istemsizce ayağa fırlayarak sınıftan dışarı koşturdum.

Arkamdan fısıldaşmalarını duyuyordum fakat koridor boyunca koşmaya başladım.

Sanki biri bedenimi ele geçirmiş gibiydi.

Bir köşeden döndüm ve kendimi ihtiyaç odasının kapısına bakarken buldum.

Zihnimi toparlamam gerekiyordu, bir şeyler oluyordu.

Yavaşça kapıyı araladım ve içeri girdim.

İçeriye girdiğim anda başımdaki keskin ağrı kayboldu.

Kapı arkamdan kapandığında hızla arkamı döndüm.

İhtiyaç odasını daha önce görmüştüm fakat şuan bambaşkaydı.
Karanlıktı ve sadece ufacık bir kısmı loş bir ışıkla aydınlanıyordu.

"Kim var orada?"

Ufak bir gülme sesiyle olduğum yerde kaldım.

"Tom? Sen misin?"

Bana doğru yaklaşan birkaç adım sesi duyduğumda farkında olmadan nefesimi tutmuştum bile.

"Seni çok özledim bebeğim."

Odanın aydınlık kısmına doğru ilerleyen adım seslerini takip ettim ve bir kez daha o mavi yaratıkla göz göze geldim.

Korkuyla geriye doğru birkaç adım attım.

Gülümsedi.

"Sende beni özledin değil mi?"

Sertçe yutkundum. O-o...?

"Tom... Bu- Bu sen misin?"

Kollarını iki yana açtı.

"Hepsi bizim için Y/n. Hepsini geleceğimiz için yapıyorum. Artık Lord Voldemort'um ve sende benim leydim olacaksın."

Korkuyla gözümden bir damla yaş aktı. Gözlerimi sımsıkı yumdum.

"Bunlar gerçek değil, hepsi bir rüya..."

Kendi kendime fısıldarken gözlerimi açtım ve onunla burun buruna geldim.

"Git buradan! Uzaklaş!"

Elimi tuttuğunda çırpınıyordum.

"Beraber karanlıklara hükmedeceğiz sevgilim..."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 19, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

MATTHEO RİDDLE İLE HAYAL ET ( Askıda.)Where stories live. Discover now