Bölüm İki

3K 281 51
                                    

Gözlerimi açmadan hemen önce hislerim yavaş yavaş geri gelmeye başlamıştı. Başımdaki ağrı gözlerimi açmamı oldukça zorlaştırıyordu ama buna direndim ve gözlerimi araladım. Gözümün önünden geçip giden ayakkabıları algıladığım an kendimden beklediğimden daha büyük bir hızla doğruldum. Dış dünyayla yeniden göz göze geldiğimde ilk hissettiğim duygu şaşkınlıktı. Bir kaldırımın kenarında yattığımı anlamam ise hiç uzun sürmedi. Bir kaldırımdaydım ve bulutların arasından sönük bir çizgi gibi yayılan güneş ışınları bana çoktan sabah olduğunu anlatıyordu.

Etrafımda duyduğum sesler birbirine karışıyordu.

Hala yerde yatıyordum ama çoktan sabah mı olmuştu?

Tüm gece burada öylece yatmış mıydım?

Bu düşüncenin yarattığı savunmasızlık korkusuyla sıçrarmışçasına ayağa kalkmak için bir hamle yaptım. Arkamda kalan kısa duvardan destek almaya çalışırken yanımdan geçip giden insanlar bana görmek istemedikleri bir dilenci veya cüzzamlıymışım gibi bakışlar yolluyorlardı. Neler olup bittiğiyle ilgili kafa yormaya çalışırken omuzumda hissettiğim dokunuşla bir kez daha irkildim.

''İyi misiniz?''

Başımı kaldırıp yanıma yanaşan genç adama baktım. Ben henüz yerden kalkamamışken bana doğru eğildi ve endişeli bir tavırla elini uzattı. Eline göz ucuyla bakıp kafamı çevirdim ve destek aldığım taş duvardan tutunarak ayaklandım.

''Evet.''

''Şey... Alnınız.'' dedi işaret parmağıyla göstererek. Elimi alnıma attığımda parmak uçlarıma gelen kurumaya başlamış kan pıhtılarıyla hatırladığım son anıya geri döndüm. Merdivenlerden inerken ayağımın kayıp düştüğümü ve alnımı merdiven korkuluklarına çarptığımı anımsadım. Evet, doğruydu. Muhtemelen orada veya yere düştüğümde kafamı kanatacak kadar hızlı çarpmıştım. Belki de yere sürtünmüştü.

''Hanımefendi?''

Genç adama dikkatimi yeniden verdiğimde kafamı iki yana salladım. ''İyiyim, tamam. Bir şey yok.''

Ağır adımlarla yürümeye başlayıp onu geride bırakırken etrafıma bakındım. Burası elbette o inşaat değildi. Kaşlarım çatılırken düştüğüm andan sonrasını zihnimde canlandıramadım. Zihnimde boşluğu fark ettiğimde gözlerim iri iri açıldı. Başıma bir şey geldi.

Bu düşünce beni allak bullak ederken şu ana kadar oldukça dingin ilerleyen duygularım panik ve korkuyla vücudumu kapladı. Hemen kendimi kontrol etme gereksinimi duydum. Çantam sırtımdaydı, ben tek parça haldeydim -en azından- ama soğuktan korunmak için taktığım şapkam ve en son elimden düşürdüğüm telefonum yoktu. Sinirle ayağımı yere vurarak sessizce bir küfür savurdum. Birisi beni inşaatta bulup soymuş ve sonrasında buraya bırakmış olabilir miydi? Veya aklıma bile getirmek istemeyecek başka şeyler başıma gelmiş ve yine öylece buraya bırakılmış mıydım?

Etrafıma bakan gözlerim çaresiz bir ifadeye bürünürken nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Hemen ilerideki göbek ve etrafındaki birkaç bina hiç de yabancı gelmemesine rağmen ya geçirdiğim sarsıntı ya da yaşadığım korku yüzünden kafamdaki parçaları birleştiremiyordum. Gözlerim öylece etrafta gezinirken bulunduğum kaldırımın sonunda duran simitçiyi fark etmemle koşmaya başlamam bir oldu. Yanına yaklaşmaya başladığımda çaresizce seslendim.

''Pardon bakar mısınız?''

''Buyur kızım.''

Simit tezgahından kafasını kaldırıp yüzündeki sevecen ifadesiyle bana baktı.

''Şey... Ben kayboldum sanırım.'' derken kelimeleri seçmekte oldukça güçlük çektim.

Adamın yüzü saniyelik bir hızla değişti. Altında durduğu tenteden çıkarak beni daha iyi görebilmek için önüme geldi.

MAVİ AY (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin