Bölüm Üç

3K 279 22
                                    

Birkaç dakika o şaşkınlığı atmak için sokağın ortasında öylece durduktan sonra aklıma gelen yeni bir umutla yeniden yürümeye koyulmuştum.

Kafe. Eğer doğru yerdeysem çalıştığım kafe eve yalnızca on beş dakikalık mesafede ve aynı yerinde olmalıydı. Artık olmalıydı.

Tam da olması gereken sürede o kafenin önündeydim. Başımı kaldırıp tabelaya baktığımda tüm o şaşkınlık, korku ve çaresizlik yerini yavaş yavaş öfkeye bırakıyordu. Tabelanın rengi, yazı şekli, kafenin dış cephesi hatta tentesinin buz mavi rengi... Her şeyiyle birebir benim çalıştığım yerdi. Bir şey hariç: İsim.

Kırışık alnımı ovuştururken, '' Nasıl yani ya?'' diye söylendim.

Kafenin sahibi gökyüzüne olan ilgisi yüzünden ismini 'Luna' koyduğunu bana neredeyse defalarca anlatmış, Luna'nın birçok anlamı olduğunu ama o Ay Tanrıçası olarak kullanmak istediğini söylemişti. Konuştuğumuz her cümle zihnimde canlanırken şu ana dönmeye çalıştım ve yabancı kaldığım bu isme bir kez daha baktım: Selene.

Benim için hiçbir anlam ifade etmeyen bu yabancı isimle kafeye girmeden önce derin bir nefes aldım. Hava terletmeyecek kadar serin değilmiş gibi alnımdan damla damla akan terleri elimin tersiyle sildim. Kafeye girerken tepemde çalan çan sesinin tanıdıklığı içimi kıpırdattı.

Kasaya gelene kadar sanki bayılacakmış gibi hissetmiştim. Geldiğimde ise arkası dönük bir kız başı öne eğik kasada para saymakla meşguldü. Sahte bir öksürükle onun dikkatini çekmeyi hedefledim ve başarılı oldum. Hızla başını kaldırıp onu suçüstü yakalamışım gibi bir ifadeyle bana baktı.

''Buyurun? Nasıl yardımcı olabilirim?'' derken apar topar gülümsedi. Benden daha güler yüzlü olduğu kesindi.

''Ben...''

Konuşmaya nasıl girmem gerektiğini bilemeyerek birkaç saniye kekeledim. Benim yaşlarımda oldukça zayıf olan kız, beni baştan aşağı süzdü. ''Ben burada çalışıyorum.'' dedim pat diye.

Gözleri iri iri açılırken, ''A-anlamadım?'' dedi.

''Yani, burada çalışıyor olmam lazım.''

Kahverengi gözleri neredeyse yerinden çıkacak gibi açılırken neden böylesine büyük bir tepki verdiğini anlamaya çalıştım. Bana biraz daha yaklaştı ve neredeyse fısıldayarak konuştu.

''Beni kovup seni aldılar ve bana söylemediler mi?'' derken hayal kırıklığı tüm yüzüne ve ses tonuna yansımıştı. ''Daha ilk iş tecrübem! Birkaç tane bardak kırmış olabilirim yani nedir ki?''

''Hayır hayır! Ben zaten burada tek çalışıyorum, yani çalışıyordum. ''

''İyi de daha yeni açıldı, bir ay oldu ya da olmadı. Açıldığı gibi beni aldılar. Sen... Ne zaman çalışmış olabilirsin ki?''

Tıpkı evdeki kızların sözlerinin bende yarattığı etki bir kez daha ziyarete gelmişti. Kızın suratına bakarken bu sefer gözleri açılma sırası bendeydi. Usulca yutkunduktan sonra dudaklarımı yaladım. Başım yerinden çıkacak gibiydi ve artık dizlerim tüm bu karmaşada beni taşıyamayacaktı. Bir ay oldu ya da olmadı. Durduğu kasanın arkasında geçirdiğim üç yıl kısa bir özet halinde gözümün önünden geçerken kulaklarım duyduklarına inanmakta zorlanıyordu.

''İyi misin? İstersen kafenin sahibine durumdan bahsederim ama şu an burada değil. Adın neydi not alayım?''

''Maya.'' dedim sadece.

''Soyadını da söyle istersen.''

''Yıldırım.''

Kelimeler bir robot kadar düz ve duygusuzca dudaklarım arasından çıkıp gitti.

MAVİ AY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now