Bölüm Dört

2.5K 250 25
                                    


Omzumda hissettiğimde dokunuşla neredeyse yerimden fırladım. Kalbim ağzımda atarken elimi gözlerime ciddi bir ağrı yapan şakaklarıma götürdüm. Daha birkaç dakika önce uyumuş gibiyken ne zaman sabah olduğunu anlayamadan gözümün önünde kocaman bir gülümsemeyle duran çocuğa baktım.

''Günaydın!'' dedi neredeyse bağırarak. ''Korkuttum mu?''

''Sence?'' dedim çemkirerek.

Eliyle apartmanın girişinde oturduğum merdiveni göstererek, ''Burada mı uyudun?'' diye sordu.

Elimi indirirken, ''Hayır.'' dedim. ''Aslında parktaki bir bankta uyuyordum ama sonra nasıl olduysa ayaklarım beni buraya getirdi.''

''Keşke ayakların buraya kadar getirmişken dört kat yukarıya da çıkarsaydı.''

Ona yolladığım bakışla savaşamayacağını anladığında hemen konuyu değiştirdi. ''Hadi kalk, seni karakola götüreyim.''

Beni kaldırmak için elini uzatmışken ben apartmanın duvarından destekle çoktan ayağa kalkmıştım. O elini usulca geri çekerken, ''Saat kaç?'' diye sordum.

''On bir.''

Başımı hızla çevirdim. ''Ne?''

''Evet, neden ki?''

''Hiç.''

Merdivenleri inip sokağa çıktığımızda kaşlarımı çattım. Yalnızca bir saat uyumuş gibiydim, ne ara gün doğmuş ve neredeyse öğlen olmuştu?

Karakol tam da hatırladığım uzaklıkta ve tıpa tıp aynı yerdeydi. Buraya kadar geçen yolculuk garip ve rahatsız edici bir sessizlikte geçmişti. Ben bundan hiç şikayetçi değilken çocuğun yanımda huzursuzca kıpırdandığını görebiliyordum.

Tam önünde durduğumuz binaya kafamı kaldırıp daha alıcı gözle baktım. Karakolda şahsi bir işim olmamıştı ama geçen sene Beren'in çalınan telefonu için arkadaşımın göz yaşları eşliğinde geldiğimizi hatırlıyordum. Her şeyiyle aynıydı. İstem dışı adımlarım yavaşlayıp daha dikkatli bakmaya başladığımda bu onun da dikkatini çekmiş olmalıydı.

''Ne oldu?''

''Burayı da hatırlıyorum.'' dedim ve acı dolu bir sesle ekledim. ''Diğer her yer gibi.''

''Dün gece aklıma bir şey geldi. Sadece anneni ve arkadaşını aradın. Başka birilerine daha ulaşmaya çalışabilirsin.''

Anlaşılan dün gece ben hayatta kalmaya çalışırken o benim yerime de düşünmüştü. ''Babanı arasan mesela?''

''Babam yok.'' dedim sadece.

Bir anlığına duraksadıktan sonra pişman olmuş bir şekilde, ''Kusura bakma, bilmiyordum. Gerçi nereden bilecektim? Başın sağ olsun.'' dedi.

''Ölü değil.''

Sesim buzdan farksızdı ve bu da ortamı daha da germişti. Sessizliğinden ne diyeceğini bilemediğini anlayabiliyordum. Bir şeye karar verememiş olacak ki ağzından tek kelime daha çıkmadı. Bu beni her ne kadar şaşırtsa da ona minnettar kaldığım bir gerçekti. Ne zaman insanlara bundan bahsetmek durumunda kalsam ısrarla devamı hakkında sorular sorup asla pes etmeden hikâyenin tamamını isterlerdi. Karakolun girişinde duran bir polis bizi durdururken ikimiz hala konuşmuyorduk.

''Buyurun?''

Buraya kadar ne konuşacağım konusunda hiçbir şey düşünmediğimi fark ettiğim an donakaldım. Polis memurunun yüzüne boş boş bakarken arkamdaki Tuna araya girdi.

''Kolay gelsin memur bey. Arkadaşım galiba kayboldu, daha doğrusu bizde neler olduğu konusunda karmaşık durumdayız. Tanıdığı kimseye ulaşamıyoruz. Yardımcı olabilir misiniz?''

MAVİ AY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now