0.8 episode: Whisper

1.6K 142 63
                                    

Altıma bol bir eşofman, üstümeyse siyah bir kazak giymiştim. Saçlarımı her zaman yaptığım gibi iki yana örmüştüm, birkaç tutamı gözümün önüne geliyordu.

En fazla bu kadar süsleniyordum. Zamanla gelişirim herhalde.

Hızlı adımlarla, Ran'ın arkasından arabaya bindim. Bu arabayı alacak parayı nereden bulmuştu? Bir ara ona hangi işi yaptığını sormalıydım, böyle para kazandıracak bir iş sahibi olmak isterdim.

Ran ön koltuğa, bende arka koltuğa oturmuştum. Camdan dışarı baktığımda, duvarlarda kanlanmış gözler olduğunu gördüm.

Hay bilinç altımı...

Gözlerimi camdan çektim ve ayakkabılarıma bakmaya başladım. En azından ayakkabılarda bir gariplik yoktu.

Yoldan geçerken Rindou'yu aldık.

"Nereye gideceğimiz hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu kaşlarını çatarak.

"Hmm... Bara?" Ne cevap verebilirdim ki?

"Ran, onu sen davet ettin, değil mi?" dedi gözlerini devirerek.

"Yetimhane de çok sıkılmış olmalı!"

"O yalnızca 14 yaşında!"

"Bölüyorum ama..." diye araya girdim. "...Bay Haitani 18 yaşına yeni girdiğinde bebek yapıyordu."

Ran iltifat etmişim gibi sırıttı.
Rindou ise 'ne yapacağım ben bunlarla' der gibi bakıyordu.

Sonunda bara gelmiştik. Çok büyük ve gürültülü bir yerdi.

Yalnızca Ran ve Rindou'yu takip ediyordum. Benim için garip bir deneyim olacaktı.

Bir masaya ilerledik. Çoktan sarhoş olmuş Sanzu ve tanımadığım birkaç adam vardı.

"Oi~Gelmeyeceğini söylemiştin!" dedi Ran, beyaz saçlıya bakarak. Muhtemelen bu telefonda konuştuğu kişi olan Koko'ydu.

"Senin gelmeyeceğini umuyordum." dedi ve küçük bir çocuk gibi dil çıkardı Koko.

"Pislik."

Ayakta, boş boş onlara bakıyordum. Sonunda, Ran ve Rindou'nun ortasına oturdum.

"Bu çocuğu ne diye getirdin?" diye sordu tanımadığım biri. Siyah saçları birazcık uzundu. Gözünde yara izi vardı.

"Merak etme, hiç sorun çıkarmaz, Kakucho." Neden benden hayvanmışım gibi bahsetmek zorundaydı ki? Sanki 'merak etme, ısırmaz' gibi.

Kakucho denen adam göz devirdi ve bana döndü. "Merhaba..."

"Kanade."

"Merhaba, Kanade."

"Merhaba, Bay Kakucho."

"Vaovvvvv, Kanada da gelmiğşşşş." dedi ve Rindou'yu kenara itip yanıma oturdu.Bir kolunu omzuma attı Sanzu. "Nağber lağn!"

Kokudan dolayı yüzümü buruşturdum. Rindou, Sanzu'nun kolunu omzumdan çekti ve aramıza oturdu.

"Kızı da kendinize benzeteceksiniz!"

"Diyene bak," diye mırıldandı Koko. "Sanki kendisi çok masum."

Şu an Rindou'ya minnettar olsam bile, kesinlikle haklıydı Koko. Neden yanında silah taşıyordu ki? Gerçi polisiye filmlerde de böyle insanlar vardı, genellikle masum çıkıyorlardı.

"Sen bir şey ister misin, Kanada?" diye sordu Ran.

"Su. Bu arada ismim Kanade."

"Sen bilirsin, prenses." Ran'ın dediğine, aralarında tek akıllı olduğunu düşündüğüm Kakucho bile bıyık altından sırıtmıştı.

Şu an çalan müziğin melodisi güzel olsa bile, kulaklarımı patlatacak gibiydi. Kendi sesimi zar zor duyuyordum.

Güya yarın okula gidecektim. İlaçlarımı alıp erkenden yatmam gerekirdi.

Ortamdan biraz olsun soyutlanmak için suyu kafama diktim ve gözlerimi kapattım.

"Vay, seni böyle görmeyi hiç tahmin etmezdim."

Kız mı erkek mi belli olmayan bu fısıltı. Bunu ilaçlar yüzünden duymuyordum Doğduğumdan beri vardı bu fısıltı.

"Gerçekten bir aile bulduğunu mu düşünüyorsun? Şu haline baksana, her şeyden şüphe eden kız, bir anda rasgele bir adamı babası olarak kabul ediyor! Gerçekten bir baba figürüne bu kadar muhtaç mısın?"

Elimde olmadan şişeyi sıkmaya başladım.

"Kendi kimliğini kaybetmek hoşuna gidiyor mu? Ona sorsana, acaba anneni hatırlıyor muymuş?"

Gözlerim Ran'a kaydı. Fark etmeden şişeyi o kadar çok sıkmıştım ki, bi ana şişe patladı ve şişenin kapağı havaya uçtu.

"Biri bu kızın suyuna içki mi kattı?" dedi Koko, beni işaret ederek.

"Cidden, iyi misin?" dedi Ran, endişeyle.

Zoraki bir şekilde gülümsedim. "İyiyim."

Teddy Bear|Tokyo RevengersWhere stories live. Discover now