13.bölüm

4.7K 219 34
                                    

Açelya ulusoy

Kendimi tam anlamıyla bir çıkmaz sokakta gibi hissediyordum. Ne yapmam gerektiğini beynime kazılmış ve ona göre hareket ediyordum. Sanki biri beni bir robat gibi kurmuş ve planlamıştı.

Saatlerdir bir koridorda oturmuş kulaklarımı düşüncelerim ile kapatarak sadece yere bakıyordum. Ağladığım için kızaran gözlerim misliyle acıyordu. Belimde duran silah tenime batıyordu ama elimi kaldırıp düzeltmiyordum bile.

Karşımda sessizce ağlayan anne ve baba, yanımda ise anne babası yerine beni teselli eden bir kız vardı. Tim etrafa dağılmış çaresizce bekliyordu. Annem Çağatay'ın annesini teselli ederken babam asker duruşlarını bozmayacak yalnızca önünde oturan kalbi yaralı babanın omzunu destek vermek ister gibi sıkıyordu.

Herkes buradaydı, onur benim gözyaşlarıma dayanamış beni kucağına yatırmış saçlarımı okşuyordu. Yeliz gelmemişti, evde nil için duracak biri lazımdı.

"abla" dedi onur.

"efendim"

"baran abi tost getirdi hadi kalk ye biraz" dedi kucağındaki kafamı kaldırırken. Yattığım koltuklarda dikleştim ve başımı beton duvara yasladım.

"istemiyorum onur"

"lütfen ye biraz, aç karnına halsiz düşmeni istemiyorum." dedi elindeki tostu ağzıma tutarken.

Çaresizce ağzımı açtım ve ufak ufak ısırarak yemeğe basladım. Aldığım ufak lokmayı bile dakikalarca çiğniyordum.

Babam olduğu yerde dikleşti ve buraya gelen generalin yanına giderek bize uzak olan kısımda konuşmaya başladılar.

Bana anlattıklarına göre Çağatay arabasına bindiği sıra saldırı düzenlemişlerdi. Kurşunlardan kaçmak için direksiyonu kırmış ve yokuştan yuvarlanmıştı. Belinden girip karnında çıkan bir metal parçası vardı, emniyet kemerini takmadığı için ön camdan uçmuştu.

Yaklaşık on bir saattir hiçbirşey yapmadan sadece bekliyorduk. Söylenene göre çok kan kaybetmişti ve en zor bulunan kan grubuna sahipti. Ben kan vermek istesem de kanlarımız uyuşmuyordu. Aramızda kanı uyuşan çok az kişi vardı.

Abim, babam, aydın babam,onur ve büge...

Hepsi kan ihtiyacını duyduğunda koşarak kan vermeye gitmişlerdi. Babamın yardımları ile karargahtaki tüm askerlere kan gruplarını sormuş Çağatay ile eşleşen herkesi hastaneye getirip kan vermelerini söylemişlerdi.

Tam on bir saat boyunca sayamadığım kadar hemşire girip çıkmış ve hiçbir bilgi vermemişlerdi.
Aniden sürgülü kapı açıldı ve yeşil önlüklü doktor ve mavi önlüklü hemşireler çıktı.

Koşarak yerimden kalktım ve doktorun önünde durdum.

"hastamız çok kan kaybetti. Toplanan kanlar ile kaybettiği kanın sadece yüzde elli'sini karşılayabildik. Bel boşluğundan girip karnından çıkan parça oldukça zorladı, tahminimizce arabadan kopan bir parçaydı. Tüm vücüdü patlayan cam yüzünden kesik içinde. Özellikle boynunda saymakla bitmeyen cam izleri var. Hızla çarptığı için kafasından da darbe almış. Röntgen çekildi fakat birşey çıkmadı"

"Şimdilik uyutulacak. Yoğun bakım servisine almamız gerekiyor. Geçmiş olsun" dedi doktor.
Yanındaki hemşireler ile beraber bize arkasını döndü ve yürümeye başladı. Sessizce az önce oturduğum koltuğa yürüdüm ve kendimi yavaşça bıraktım. Gözlerimde toplanan yaşlar görüşümü bulanıklaştırıyordu.

Başımı aşaya eğdiğimde yavaşça yüzümü sıvazladım. Yerde bir çift ayak belirdiğinde kafamı kaldırdım. Abim bana bakıyordu, elini kaldırdı ve gözlerimi temizledi.

ASKER ŞARKISI | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin