20.bölüm

3K 178 52
                                    


"Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır
diye"
Fazıl Hüsnü dağlarca - hasret

Açelya ulusoy

Hayat sandığımdan her zaman çok daha hareketli ve hızlı geçiyordu. Mardin'e ayak bastığım gün buraya nasıl alışacağımı düşünmüştüm fakat buradaki herkes çok misafirperverdi.
Geldiğim ilk gün timim ile tanışmıştım bile. Askeriye ile de yavaş yavaş kaynaşıyordum. Geldiğim ilk hafta lojman başvurusu yapmış ve ilk boş lojmana yerleşmiştim.

Şuan bir arkadaşlık kuramamıştım fakat tim beni yanlız bırakmamış her şeyde çok yardımcı olmuştu. Tam tamına iki ay geçmişti ve ben ankarada kalan herkesi çok özlemiştim.

Çağatay ile her gün konuşuyorduk, abim bol bol ailemin ve yeliz'in karnının fotoğrafını atıyordu, onur her gün hiç aksatmadan arıyordu.

Benim timimde yüzbaşı olmadığı için dağa çok çıkmıyor genellikle Mardin sokaklarında gece nöbetlerine çıkıyorduk. Bir hafta önce onurdan tüm yazlık kıyafetlerimi göndermesini istemiştim çünkü burası gece bile çok sıcak oluyordu.

Yaptığım kahvemi kupaya döktüm ve elime telefonu alıp balkona çıktım. Küçük balkonumda bir sehpa ve bir armut koltuk koyarak değerlendirmiştim. Birkaç tane de çiçek almış kenara koymuştum, ama eminim çiçeklerin solacaktı çünkü bakmayı bilmiyordum. Kupayı sehpaya bıraktım ve armut koltuğa oturdum.

Sevgilim

-napıyorsun?

-onurla konuştun mu? Seni merak ediyordu en son. Resul abi öyle demişti.

Çağatayın gönderdiği birkaç mesaja baktım, evet onur ile konuşmuş ve iyi olduğumu bügün söylemiştim.

iyiyim sevgilim, hala yaşıyorum.- Kimse bana laf atmadı, ve ben kimseye kafa tutup kavga etmedim.

korkma bu kadar yakışıklı, ve evet onur ile konuştum.-

Birkaç dakika sonra telefonumun ekranına çağatayın görüntülü araması düştü. Saçlarımı düzeltip telefonu açtım. Karşımda iki aydır göremediğim adam duruyordu. Saçları dağılmış, üstüne bol gelen bir gri tişört giymişti. Kucağında duran köpeğini okşuyordu.

"napıyorsun?" diye sordu gülerek.

"oturuyorum. Aslında çıkıp gezmek istiyorum ama burası çok sıcak Çağatay! gezmek istemiyorum." dedim anında dertlerimi anlatmaya başlayarak. Çağatay hiçbir şey demeden dakikalarca hayran bakan gözleri ile beni izledi.

"öyle işte, garip ama güzel biryer" dedim susarken. Kahveden bir yudum aldım ve sehpaya geri bıraktım.

"hiç düşünmemiştim liseli aşıklar gibi telefonda görüşeceğimizi" dedi Çağatay gülerek. "gülme lütfen, ben ne yapayım tayinim buraya çıktı" dedim bende gülmeye başlarken.

Uzun uzun konuştuk o balkonda, ne kadar özlediğimizi, buluşunca ne yapacağımızı. Herkesin beni ne kadar özlediğini. Veda zamanı geldiğinde telefonu kapattım ve eve girdim. Benim timim gece çalıştığı için bir saat sonra hazır bir şekilde Mardin sokaklarında turluyor olmam lazımdı. Hızla giyindim ve saçlarımı topladım. Silahımı taktım, boyunluğumu geçirdim.

Evden çıkarken tüm ışıkları kontrol ettim ve anahtarımı alıp çıktım. Bu havada kamuflaj giymek bile o kadar terletiyordu ki, çok yememe rağmen sadece terleyerek dört kilo vermiştim. Üstüme giydiğim ince combat bile şimdiden yapışmış ve terletmeye başlamıştı. Ankara'daki iken bağlamadığım saçlarımı burda açmıyordum mesela.

ASKER ŞARKISI | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin