Bölüm 13

3.2K 126 78
                                    

Ogeday'ın bana mesajla Cemal Süreya şiiri göndermesinin ardından altı gün geçmişti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ogeday'ın bana mesajla Cemal Süreya şiiri göndermesinin ardından altı gün geçmişti. Ben mesaja herhangi bir cevap vermemiştim. Ne yazacağımı bilememiştim. Böyle bir şiire ne yazılırdı ki? Kalp mi atacaktım? Ben de seni uzaktan seviyorum mu yazacaktım?

Ben onu uzaktan sevmek istemiyordum. Kokusunu alamadan, boynuna sarılamadan, yüzüne dokunamadan, sadece sevmek istemiyordum. Eğer aynı duyguları paylaşmıyor olsaydık, uzaktan sevmekle bir problemim olmazdı. Fakat o da benim gibi hissediyorsa, neden hala birbirimizi uzaktan seviyorduk?

Bana benimle birlikte olmak istemediğini söyleyip ardından da gecenin bir yarısı böyle şiirler atamazdı. Buna hakkı yoktu. Kafamı karıştırmaya hakkı yoktu. Eğer aramızda bir şey olmasını istemiyorsa, beni sevdiğini de söyleyip durmamalıydı. Ne istiyordu, anlamıyordum.

Eskiden onu anlardım. Hatta onu en iyi anlayanın ben olduğunu düşünürdüm çünkü beni en iyi anlayan kişi hep o olurdu. Ama artık böyle düşünemiyordum. Bazen söyledikleri Türkçe mi acaba diye düşündüğüm bile oluyordu. O kadar karmaşık konuşuyordu ki, kendiyle çeliştiği bile çok oluyordu.

Babam ve kardeşim bugün Prag'a dönmüşlerdi. Babam benim de gelmem için çok ısrar etmişti ama Ramo'nun klibinin çekimleri bitmeden gitmek istemiyordum. Arkadaşımı yalnız bırakmak istemiyordum. Çekimlerden sonra geleceğime söz vererek onları gönderdim.

Şimdi ise Makbule ile benim evimde onun getirdiği kırmızı şaraptan içiyorduk. Bütün gün klip çekimi için oradan oraya koşturmuştuk ve yorgunluğumuzu şarap içerek atmaya çalışıyorduk. Klibi çekilen kişi Ramo'ydu ama her seferinde Ufuk, Makbule ve ben ondan daha fazla yoruluyorduk. Bütün ayak işlerine koşturduğumuz için olabilirdi..

"Ne düşünüyorsun be gamlı baykuş?" diye sordu Makbule, kaçıncı olacağını bilmediğim dolu bir kadehi bana verirken.

Şarap çabuk sarhoş eder derlerdi, sanırım doğruydu. Çok içtiğim söylenemezdi, belki ilk şişeyi bile bitirmemiştik henüz ama benim başım dönmeye başlamıştı. Yine de kendimdeydim, o kadar uçmamıştım. Daha önce de söylediğim gibi, kendimi kaybedecek kadar sarhoş olmazdım asla.

"Sensin baykuş. Bugün ne kadar yorulduğumuzu düşünüyordum," dedim ve elimdeki kadehten büyük bir yudum aldım.

"Ay evet, ben de bittim valla. Neyse ki yarın boşuz. Bu kadar ağır tempoya minnoş bedenim dayanamıyor maalesef, repo gününe ihtiyacım oluyor."

Söylediklerine başımı salladım. Ben de aynı durumda olduğum için çok haklıydı şu an bana göre. Ama Ramo hiç de yorulmuyordu. Çocuk doğuştan bir yıldızdı resmen. Hayatı boyunca bu günleri beklemiş gibiydi. Bir insan hiç mi yorulmaz, 'yeter artık,' demezdi? Yok, Ramo demiyordu.

"Kız bana bak, seninki değil mi şu?"

Makbule'nin konuşmasıyla bakışlarımı elimdeki kadehimden çekip, televizyona baktım. Makbule elinde kumandayla kanalları dolaşıyor, izlenecek bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Bir kanalda durup bana seslenmiş olmalıydı. Ekranda Ogeday'ı gördüğümde gülümsedim. Üzerinde asker forması olduğunu düşündüğüm, yeşil renk bir üniforma vardı. Ne kadar da yakışıklıydı. Neden bu kadar yakışıklı olmak zorundaydı ki?

uzak yol. | ognisWhere stories live. Discover now