Nazende.
Adım bu.
Anlamı nazenin, naz yapan sevgili demekmiş. Bunu öğrendiğimde yedi yaşındaydım. O gün anneme sarılıp bana bu ismi bana verdikleri için yalnızca bir çocukta görülebilecek bir içtenlikle teşekkür etmiştim. İsmime bayılıyordum, çünkü...
Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.
5. DÜŞMAN
Hare, benim ilk düşmanımdı.
Bir düşman.
Dost ile düşmanın farkını bilmiyordum. Çünkü hayatımda daha önce ne dostum ne düşmanım olmuştu. Kimse yoktu.
Yalnızdım.
Koko vardı, annem vardı ama onları dosttan sayamazdım. Onlar aileydi. Bu yüzden, Hare'nin düşmanım olduğunu fark etmem çok uzun zaman aldı.
Nefretini kazanmak için hiçbir şey yapmamıştım.
Bu benim için şaşırtıcı değildi, çünkü daha öncekilerin nefretini kazanmak için de bir şey yapmamıştım. Sadece aptal çocuklar, demişti annem beni okuldan alıp eve götürdüğü bir gün. Okulda kavga etmiştim çünkü aptal, dedikoducu kızın biri babamla ilgili ileri geri konuşmuştu.
O günden sonra ne zaman birisi bana sataşsa içimden bu cümleyi geçirdim.
Sadece aptal çocuklar. Canları sıkılmış ve çomaklarıyla dürtüp eğlenebilecekleri birisini arıyorlar.
Hare'de ise, bu işe yaramadı.
Hare bir aptal değildi, hayır. Şeytan'la yarışabilecek bir zekası vardı ve kesinlikle canı sıkıldığı için uğraşmıyordu benimle. Hare benden nefret ediyordu, bunun için de nedenleri vardı. Ne olduklarını bilmiyordum. Belki de sırf varlığım bir nedendi, belki farkında olmadan canını yakmıştım belki de başka bir şeydi. Sonuç olarak Hare İlkkan benden ölesiye nefret ediyordu ve lise hayatımın her gününü çekilmez kılmaya yemin etmiş gibiydi.
Sonra Hare öldü.
Bir sabah, ansızın.
Ve aynı gün, kapımın önüne bir dal gül bırakıldı.
Aynı bu akşam gelen gül gibi kıpkırmızıydı.
"Bırak!" diye bağırdığım anda karşımdaki yabancıda çok tanıdık bir şey görüyorum.
Düşmanlık.
O benim düşmanım.
Onun düşmanım olduğunu görmek için Hare'de olduğu gibi üzerime tüm okulu salması gerekmiyordu. Gözlerinden okuyordum. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama bir insanın irisleri ne kadar düşmanca bakabilirse; rengiyle, çizgileriyle, manasıyla, o kadar düşmanca bakıyordu bana. Onun düşmanım olduğunu anlamam yalnızca bir saniyeme mal oldu.
Ve yineledim.
"Hemen, kolumu bırak!"
Emrime riayet etti ama ben emrettiğim için değil de bana dokunmaya katlanamıyormuş da, o yüzden bırakmış gibiydi.