5. Bölüm ''Silah''

19.1K 964 53
                                    

5. Bölüm ''Silah''

Gri.

Şuan cansız gözlerimin görebildiği tek renk buydu. Ferah sayılabilecek olan tüm renkleri lugatından çıkarmış, Erdem Günay'ın aurasında barındırdığı bir diğer kasvetli tona ev sahipliği yapıyordu. Erdem'in etrafında görünmez bir çember vardı, sanki onun soğukluğunu ve benim ona fazla yaklaşmamam gerektiğini temsil eden fakat bir yandan da gözlerinde yalnızlığın rüzgarı esiyordu artık yalnız olmak istemediğini belirten.

İkimiz de birbirimizi korkusuzca inceliyorduk. O benim birkaç sıra ötemde oturuyordu ama buna rağmen arkasına dönmesinin garip olduğunu fark etmemiş gibiydi. Ben ise ona meydan okuyordum. Bana zarar veremeyeceğini kanıtlamak istermiş gibi gözlerimi kısmıştım ama biliyordum ki yanımdan geçerken yarattığı rüzgarla bile beni yıkabilirdi.

Onun gücüne şahit olmamıştım ama kendi güçsüzlüğümü biliyordum. Elimde olsa kendimi somut bir kafese koyardım. Soyut olsa bile buram buram hissedilebilen bir sınırım zaten vardı ama hoşlanmadığım temaslardan kaçınmamı engellemiyordu. Erdem bana son bir yılda yakınlarımın dokunmadığı kadar dokunmuştu. Her sabah otobüste yanıma oturduğunda kollarımız birbirine yapışıyordu, okulda yanımdan geçerken gözlerini gözlerime dikiyor ve bedenen olmasada ruhuma değiyordu. Ve şimdi, oturmuş olduğu sırada beni farklı bir ima ile inceliyordu.

Önceki bakışları meraklıydı fakat şuan beni korkutmayı başarabilmişti. Kaşları çatık, kendisi tetikteydi. Bu adam, soğuk kelimesinin vücut bulmuş hali ve korkunun anasıydı. Bu adam, beni o geceden sonra ilk kez korkutmayı başarabilmiş tek insandı.

Tüm hayatımı mahveden kişiyle çok benziyordu. Gözleri onun gözleri gibi kocaman ve hiçbir ayrıntıyı kaçırmayacak kadar hareketliydi. Ve nedense elleri bana değen o son el kadar katı ve kemikli gözüküyordu. Ama biliyordum ki o adamdan çok daha yoğun bir farkı vardı.

O adam acizdi, o gün bunu hissetmiştim fakat Erdem kesinlikle öyle değildi. Onun etrafında daha çok 'kudret' halini sergileyen bir hava dönüyordu. Sanırım gözüme çarpan en büyük farkları birinin baskın, birininse pasif kalmış olmasıydı.

Bir süre sonra, Erdem'in bakışlarını benden çekmeyeceğini fark ettiğimde çareyi kendi gözlerimi kaçırmakta bulmuştum. Satırlar arasında kaybolmak daha cazip bir fikir gibi geliyordu ama yine de ben de takılı kalan gözleri ruhumu huzursuz etmeyi başarmıştı. Garip bir çocuktu, iki haftadır nasıl biri olduğunu kavrayamamıştım.

Bazen onu bahçenin arka tarafına giderken görüyordum. Bazen siyah camlardan içerisini göremediğim bir arabaya atlayıp okuldan hızla ayrılıyordu. Cebinden hiç ayırmadığı sigar paketi vardı bir de. Bir kez bile yakalanmıyor oluşuysa beni merakta bırakan diğer bir etkendi. Dokunulmazdı.

Birkaç saniye sonrasında boynumu gıdıklayan bir ürperti beni sardığında yerimden sıçramıştım. Soğuk nefesin sahibini aramak için kafamı kaldırdım. Erdem Günay sıramın yanında, eğilmiş bana bakıyordu. Sinirli bir şekilde sırada geriye doğru kaydım fakat bu onu uzaklaştırmaktan çok yanıma iliştirmişti.

''Ne okuyorsun?'' diye sordu utanmaz bir şekilde gülerken. Ona donuk bakışlarımdan birini attıktan sonra kitabıma geri dönmeye çalışmıştım ama birden elinin kapakla birleşmesi beni ikinci kez sıçratmıştı. Okumakta olduğum sayfa maziye karışırken sinirle ona baktım. Benimle değil, kitapla ilgileniyordu.

''Yüzüklerin Efendisi, demek?'' diye sordu tek kaşını kaldırıp. Yüzünde hala o ciddiyet yatarken bir yandan gülümseyebiliyor olabilmesi şaşırtıcıydı.

BATAKLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin