16. Bölüm ''Veda Busesi''

10K 647 39
                                    

Öncelikle duyuruya gelen yorumlar ve oylar beni çok şaşırttı. Çok teşekkür ederim. Bırakın yaklaşık 100 kişinin oylamasını, 10 kişi oy verse yeter diye düşünüyordum. Ama siz mükemmel insanlar olarak beni hem çok mutlu ettiniz hem de geri dönüşümün çok yerinde olduğunu kanıtladınız. Bu yüzden teşekkürler.

Bölüm hakkında nasıl hissetmeliyim bilmiyorum. Fazla kısa oldu ama 6 ay sonra paslanmışım, gerçekten. Birkaç hafta içinde yazma konusundaki tutumumu düzelteceğim fakat birkaç hafta beni idare ederseniz çok mutlu olurum. <3

İthaflara devam etmeli miyim? Sizin kararınıza bağlı.

16. Bölüm ''Veda Busesi''

Anlam dolu bakışlarının kalbime dokunarak tüylerimi ürpertmesine izin verdim. Bir saniye için dahi gözlerini gözlerimden ayırmamıştı, inatla tam içine bakıyordu. Sıcak avucunda saklamış olduğu elim aramızdaki tüm elektrik alışverişinin sanki ana noktasıydı. Geri çekmek ve çekmemek arasında gidip geliyordum. Bana dokunması, ona karşı olan tüm sınırlarımı silik bir hale getiriyordu.

Benden gitmesini istiyordum, bu artık bir muamma değildi. Muamma olan, Aren'den uzaklaşmak mı, yoksa kendisiyle beraber hayatıma sokmuş olduğu sonu olmayan karmaşadan mı uzaklaşmak istediğimdi.

Eğer beni zedeleyen kişiler ve bilmekten kaçındığım o karanlık sırlar olmasaydı şu an beynimi patlatan bu soruların hiçbiri ile cebelleşmeyeceğimi biliyordum. Sıradan bir insan olarak hayatımın içinde yer edinmesine katlanabilirdim ama kendisiyle beraber getirdiği diğer her şey beni tetikliyordu.

Onu hayatımdan çıkarmam için beni iten, ucunun nereye bağlı olduğunu bilmediğim bir iç güdü vardı. Israrla bana, ''Onu bünyenden çıkart!'' diyordu. ''Sana zarar verecek! Onu hayatından çıkart!'' Bu tür düşünceler beynimin içinde döndükçe ondan uzaklaştığımı hissedebiliyordum. Şu an, şu saniye bakışlarım gittikçe duygusuzlaşıyordu. Gözlerimde ölümün soğukluğu fakat elimde onun elinin sıcaklığının oluşu belki de hayatımda yaşadığım en büyük tezatlıktı.

Aynı anda bana hem cenneti hem de cehennemi yaşatabiliyor olmasına karşı hayret doluydum. Üzerimde bu kadar büyük etkiler bırakıyor olması neydi? Bir lütuf muydu?

Beynim bunun bir lütuf olduğuna inanmıyordu, inanmak istemiyordu. Artık olumsuzlukların etkisinde kalmaktan da bitap düşmüştüm ama gözlerimi her kapadığımda katı bir kırmızı rengin beni korkutuşuna engel olamıyordum. O kırmızı tutkunun rengi değildi, ona karşı hissettiklerimin yansıması değildi, o kırmızı renk aldığı canların beynimde tekrar canlanışıydı.

Bundan kurtulamıyordum.

Onun kötü bir insan olmadığına inanmak imkansızdı. Çünkü daha önce gözümün önünde birini öldürmesine şahitlik etmiştim. Bir kez bile aklımdan onu ihbar etmek geçmemişti. Düşününce bu tavrım bana sağlıklı gelmiyordu. Neden az önce, müdürün odasında onu bu işten nasıl sıyırabileceğim hakkında binbir türlü düşünceyle bezenmiş olduğumu açıklamıyordum. Bu hastalıktı.

Ona ihtiyaç duyuyor oluşum tamamen bir hastalıktı. Yalnızlığa karşı olan hayranlığımdan daha ileri bir seviyeye çıkmasını her gün izlediğim, önlenemez bir hastalık haline gelmişti.

''Kayra...''

Benden bir şeyler beklediğini biliyordum. Bomboş bakışlarımın dışında bir tepki istiyordu. Gitmeyeceğim, deyip kalmamı istediğini biliyordum ama bunu yapmayacaktım. Bu onun ne istediği değil, benim ne istediğim hakkındaydı. Ve ben ani bir düşüncenin kafama çakmasıyla onu istemediğime kanaat getirmiştim.

BATAKLIKWhere stories live. Discover now