20. Bölüm ''Güven''

11.5K 605 117
                                    

Kitabın yeni ismini açıklayamıyorum çünkü hala kapak olmadı. Olduğunda, yayımlayacağım bölüm öncesi, hafta için ayrı bir şekilde açıklayacağım.

Önceki bölümün yorumları neydi öyle ayrıca! Isırırım her birinizi. <33 Lütfen böyle devam edin. Bu bölümde toplam 15 sayfa civarı. Yorumlarda değdiğini göreyim lütfen. Bir bölümlük bir süreç olmasın bu. :'))))

Bölümün yarısını çok severek yazdım, diğer yarısından memnun olmadım nedense ama bakalım sizler ne diyeceksiniz. :D

Neyse. LÜTFEN YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM HEPİNİZE <333

Bölüm Şarkısı; Lana Del Rey - Ride

20. Bölüm ''Güven''

***

Dışarıda cama vuran damlalardan biri olmak istiyordum bugün. Her şeyi, herkesi geride bırakıp, sakinliğin ve huzurun olduğu bir evin camına yapışmak ve sonrasında güneşin doğuşuyla beraber yok olmak istiyordum. Tekrar tekrar dünyaya inip, tekrar tekrar farklı hikayelerin ortasına, önemi bile olmayan bir noktaya damlamak istiyordum.

Yok olmak istiyordum bugün. Bembeyaz bir deftere konmuş olan bir nokta olmak istiyordum mesela. Üzerim binlerce kez karalansın istiyordum. Bin bir türlü renkle benim rengimi ortadan kaldırsınlar istiyordum.

Ben bugün var olmak istemiyordum.

Sislerin ardında bir daha bulunmamak üzere kaybolmak istiyordum. Tüm duygularım yıpransın istiyordum üstelik. Böylece hissettiklerim de tamamen kaybolsun istiyordum.

Ben bugün bir hiç olmak istiyordum.

Hiçliğin içinde yok olmuş...

bir hiç olmak istiyordum.

***

''Aç mısın?''

Ortamda süzülen gerginliğin uzaklaşmasını sağlamak için söylenmiş olan bir cümleydi bu. İkimizinde aklından geçen bin bir türlü düşünceden en zararsızı olarak sıyrılmış, kulaklarımızı doldurmuş olan huzursuz sessizliği kısa bir süreliğine def etmişti. Kuru bir gürültü oluşturmuştu etrafta. O da, ben de biliyorduk ki önemli olan şey sadece ''konuşmak'' değildi. Hassas bir durumun en uç noktasındaydık.

Adım atarsak ayağımızın kayacağına dair bir korku vardı içimde. Durduğumuz yerden oynamamak için de arkamızdan çok insanın koştuğunu biliyordum. Biz dursak, onlar bizi ileriye itecekti, adım atarsak da ilerlediğimiz zemini  kayganlaştıracaklardı.

Başka bir yola girmemiz gerektiğine inanıyordum. Ucu bucağı olmayan, her tarafı mayınlarla donatılmış bu tehlikeli araziden çıkıp, yönümüzü sakin bir patikaya çevirmemiz gerektiğini düşünmüştüm her zaman. Aren'in aklında bir şeyler olduğunu da biliyordum. Düşünmeden, plan yapmadan durmayacağına emin olacak kadar tanımıştım onu. Ama bunların hepsini kendi içinde halletmeye çalışıyordu.

Hiçbir şeyden haberim olmadan, sadece beni sürüklemesine izin veriyordum. Buna bir sınır koymak çok zor geliyordu şu an.

Bir sürü soru vardı aklımda. Çok uzun zamandır hep beynimin boş köşelerine yerleştiriyordum onları. Bazılarının cevabını bulmuştum ama yerine eklenen yeni sorular belleğimi zorluyordu. Ona hepsini tek tek sormak istiyordum her şeyden önce. Kaçmadan, itiraz etmeden cevap vermesini diliyordum ama biliyordum ki ''ne kadar az bilirsen, o kadar iyi,'' felsefesinden vazgeçmeyecekti.

Buna itiraz etmeyecektim.

En azından şimdilik...

Sorusuna cevap vermek için geç kaldığımı bilsem de, ''Hayır, değilim,'' demiştim bir süre sonra. Bunu söylerken aç olduğumu hissetmem ironiklikle acınası bir durumun ortasında asılı kalmıştı. Neyden çekindiğimi bilmiyordum ama çekiniyordum işte. Bir de, her ne kadar aç olsam da şu an yemek yiyemeyecek kadar kötü hissediyordum kendimi.

BATAKLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin