6

5.6K 623 379
                                    

Selamlar, nasılsınız bakalım? Bu bölümü yazmak için çok heyecanlıydım ve çok da severek yazdım. Bol bol yorum bekliyorum💛 Kendinize iyi bakın, öpüyorum kocaman

twitter: missleaada

***

6.Bölüm: Sen orada olduğun sürece partilere bayılıyorum.

Gangnam'daki pahalı restoranlardan birinde ayırttığım masamıza oturduğumuzda Seokjin, beklemeden üzerine tam oturan ceketinin cebinden siyah deri kaplamalı tabakasını çıkarttı ve bana da ikram ettikten sonra bir sigara yaktı. Düşünceli bir hali vardı. Gelecek yıl yapılacak seçimlerle ilgili epey endişeli olduğunu biliyordum ama onu böyle kara kara düşündüren şeyin siyaset olmadığının da farkındaydım.

"Onu mu düşünüyorsun?" Diye sordum alışkanlık edindiğimiz üzere ikimiz için de pirzola ve kırmızı şarap siparişi verdikten sonra.

"Onu düşünmediğim tek bir an bile yok." Sigara dumanının perdelediği gözlerini hafifçe kısarak bana baktı. "Ama şu an zihnimi kurcalayan asıl şey o değil."

"Ne öyleyse?"

Bakışları daha da kısıldı. Sanki bir sır verecekmiş gibi dirseklerini masanın üzerine yaslayarak bana doğru eğilmeden önce yarıya kadar içtiği sigarasını kül tablasında söndürdü ve "Jiwoo." Dedi bir duman bulutuyla birlikte. "Ailesi düğün tarihi ile ilgili sıkıştırmaya başladı."

"Haksız sayılmazlar. Bir yıla yakındır berabersiniz."

"Aceleye getirmek istemiyorum sadece."

"Sebebin bu olmadığını ikimiz de biliyoruz Jin."

"Ne yapmamı bekliyorsun ki?" Oflayarak arkasına yaslandı tekrar. "Seçimlerden önce bir de düğün telaşıyla uğraşamam."

"Senin için daha iyi olabilir. Başkentlilere onlardan biri olduğunu göstermek için büyük bir fırsat. Kore'nin önde gelen ailelerinden birinin damadı olursan asileri besleyen bir devlet düşmanı olduğunu düşünmeyi bırakırlar belki."

Seokjin'in Kim Jiwoo ile olan ilişkisi benim için son derece basitti. Omeganın ona karşı olan zaafından faydalandığını ikimiz de biliyorduk. Jiwoo, ailesinin tüm itirazlarına rağmen Seokjin'den vazgeçmemişti ve altı ay kadar önce olan nişanlarından bu yana düğün için gün saydığını tahmin edebiliyordum. Seokjin eğer sempati kazanmak istiyorsa bir an önce bu omega ile bir yuva kurmalı ve kayınpederinin gözüne girmeye bakmalıydı.

"Bu işler o kadar kolay değil." Evlilik meselesini her açtığımda yaptığı gibi telefonuyla ilgilenmeye koyuldu.

"Kaç bakalım." Dedim ben de. "Haklı olduğumu biliyorsun."

"Çok sıkıcı bir yemek arkadaşısın."

"Buluşmak isteyen sendin."

"Evet ama iş konuşmak istememiştim.

"Evliliğini konuşuyoruz, Seokjin. Haksızlık etme."

"Aynı şey değil mi?" Telefonunun ekranını kilitleyip agresif bir tavırla cebine koyarken başını hafifçe yana eğdi. "Jiwoo'nun ailesi de en az Güney Kore siyaseti kadar midemi bulandırıyor."

Tek kaşım havalandı. "Peki ya kendisi?"

"Bugün sinir bozucu olmak için özel bir çaba harcıyor gibisin."

Garson yanıbaşımızda belirip özenle açtığı şarabı kadehlerimize doldurmaya başladığında sessiz kaldım ve bakışlarımı restoranın içinde gezdirdim. Her zamanki öğle yemeği kalabalığıydı. Yemek yiyen ve toplantı için buluşan insanlar, viski ve puro eşliğinde ülke gündemini konuşan kodamanlar ve civardaki plazalarda çalışan beyaz yakalılar vardı. Önüme konan şarap kadehine uzandım ve diğer insanları gözlemlerken şaraptan birkaç yudum aldım. Yemeklerimiz de şarapla birlikte servis edildikten sonra garson nihayet yanımızdan ayrıldığında Seokjin beklemeden etinden koca bir parça kesip ağzına attı.

oxytocin : yoonminOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz