14

5.7K 656 696
                                    

Selaaaam, nasılsınız?

Öncelikle oxytocin'e gösterdiğiniz ilgi ve sevgi için teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten bir anda ne olduğunu bile anlayamadan kitabın okuyucuları iki katına çıktı ve bunun beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin bile edemezsiniz.

Güzel yorumlarınız ve desteğiniz için çok çok çok teşekkür ederim💛 Koyduğum sınırı 24 saat bile dolmadan geçtiğiniz için de tabii djdhdj Okuyucuyu bekletmeyi seven bir yazar değilim pek. Normalde de en geç haftada bir olacak bölüm paylaşmaya özen gösteriyorum ama son bölümleri o kadar peş peşe attım ki kendi rekorumu kırdım resmen. Bana birazcık müsade o yüzden. Diğer bölümün aldığı oyu göz önünde bulundurarak +200'de görüşelim diyorum🙈

Kocaman öpüyorum hepinizi, kendinize iyi bakın.

Bu bölüm @Coralina779 'a adanmıştır🌸

***

14. Bölüm: Umrumda olan tek şey ellerimin altındaydı.

"Lütfen bana en yakın arkadaşımın nişanını gazetelerden öğrenmediğimi ve bunun kocaman, aptal bir dedikodudan başka bir olmadığını söyle."

Seokjin, üzerine tam oturan ve onu epey yakışıklı gösteren özel dikim krem rengi takımının içinde kapımda dikilirken başımı inşası devam eden otelin imar izniyle ilgili resmi yazıdan kaldırmadan yarım ağız sırıttım. "Üzgünüm, sanırım tam olarak öyle oldu."

"Ciddi olamazsın."

"Çok ciddiyim."

"Yoongi..." Seokjin başını iki yana sallarken elleri ceplerinde, aylak adımlarla ofisimin içine yürüyüp çalışma masamın karşısındaki deri misafir koltuklarından birine rahatça oturarak bacak bacak üstüne attı. Hafifçe kıstığı kahverengi gözleri üzerimdeydi. Neler olup bittiğini anlamlandıramadığını biliyordum. Seokjin, kelimenin tam manasıyla bir eylem adamıydı ama söz konusu aşk ve gönül ilişkileri olduğunda fazlasıyla yavaş ve temkinli davranıyordu.

"Jimin'i bu kadar çabuk ikna ettiğine inanamıyorum." dedi bir süre sonra. "Omeganın da sana ilgisi var mıydı? Yoksa meseleyi ailesi ile mi hallettin?"

"Önce kendisi ile sonra da ailesi ile hallettim." Önümdeki kalın dosyanın kapağını kapattıktan sonra başımı kaldırıp en yakın dostumun şaşkın suratına bakarken göz kırptım. "Onunla hallettiğim kısmı daha keyifliydi tabii."

Seokjin de sırıttı. "Piç kurusu."

"En son baktığımda hala bir babam vardı."

"Ah," dedi başını hafifçe yana doğru eğip bana temkinli bir bakış atarken. "Baban demişken... nişanlandığından haberi var mı?"

Nişanımla ilgili canımı sıkan en büyük mesele buydu. Jimin'in çekirdek ailesi ve Yeonjun'un katıldığı küçük törenimizden sonra Bay Park tüm sosyeteye resmi olarak oğlunun nişanını duyurmuş, tüm Seul çalkalanmaya başlamıştı haliyle. Gazeteler, haber siteleri, dergiler, sosyal medya... her yerde bu ani ve herkesi şok eden nişan haberimiz vardı. Tahmin ettiğim üzere karanlık geçmişim ve soylu bir aileden gelmediğim halde Park Minho'nun beni nasıl kabul ettiği konuşuluyordu. Güney Kore'nin başka hiçbir problemi yokmuş gibi yüzlerce haber yapılmıştı bu konuyla ilgili. Jimin'in durumunu ağızlarına almaya cesaret edemediklerinden olsa gerek onu göklere çıkarırken bana da epey yüklenmişlerdi makalelerde.

Benim için hiçbir önemi yoktu. Jimin'in babası ve gözlemelerim sonucu eşinin kararları üzerinde oldukça etkisi olduğunu anladığım annesi Young-mi razı geldiği sürece bana gözleri parlayarak bakan omegam dışında önemseyeceğim hiç kimse ya da hiçbir şey olamazdı. Neyse ki Jimin de yazılan, çizilen, arkasından fısıldanan hiçbir şeye kulak asmayacağına söz vererek içimi rahatlatmıştı.

oxytocin : yoonminWhere stories live. Discover now