27

4.2K 510 728
                                    

Selamlar herkese, nasılsınız? Face'i dinlediniz miiii??? Favori şarkınız hangisi ben like crazy için deliriyorum tek kelimeyle😍 Jimin'in kötü bir iş ortaya koymasına imkan yok zaten ama beklediğimin kat be kat üstündeydi her şey. Çok gurur duyuyorum onunla🤍

Bu bölüm için oy sınırı +255 olsun. +500 de yorum görürsem bölüm çabucak gelir🫡

Öpüyorum kocaman keyifli okumalar🌙

***

27. Bölüm: Ben seni sevdim, sen de beni. Bundan daha büyük bir armağan var mı?


Nasıl bu hale gelmiştik?

Durmadan zihnimde dönüp duran soru buydu işte. Durup dinlenmeksizin düşündüğüm ve her defasında kendimi kabahatli bulduğum, tek ve en önemli soru buydu.

Nasıl bu hale gelmiştik?

Seokjin'in teklifini kabul etmemin bir noktada başımı belaya sokabileceğini biliyordum ama özel hayatımı etkileyecek bir felakete neden olacağını hiç düşünmemiştim. Üstelik Gangnam'da tutanmam için pek çok kez yardım elini uzatan arkadaşıma iyiliklerinin karşılığını vermeye çalışırken kandırıldığımı öğrenmem de cabasıydı. Ona güveniyordum, hep güvenmiştim ve Hoseok ile olan ilişkisini benden saklamasının nedenini düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum çünkü o bana benim ona koşulsuz şartsız güvendiğim gibi güvenmemişti. Sanki en zor dönemlerimizi birlikte, sırt sırta geçirmemişiz gibi en büyük sırrını saklamıştı benden. Yaşadığım hayal kırıklığı en az yüreğimi kasıp kavuran öfke kadar büyüktü ve Jimin'i evde yalnız bırakıp gitmeyi göze alabilseydim çoktan kapısına dayanıp yakasına yapışmış olurdum ama oturduğum yerden bir milim bile kıpırdayacak cesaretim yoktu.

Jimin, misafir odasına kapandığı andan beri ben de kapısının önünde yere oturmuş, sırtımı duvara yaslayarak sanki aramızdaki en büyük engel oymuş gibi karşımda sapasağlam duran ve omegamı benden ayıran kapıyı izliyordum. Ne bir şeyler yemiş, ne bir bardak su içmiş ne de tuvalete gitmek için ayrılmıştım yerimden. Sanki bir anlığına bile olsa buradan uzaklaşacak olursam Jimin sonsuza dek avuçlarımın arasından kayıp gidecekmiş gibi bir korkuya kapıldığımdan olsa gerek zaman zaman beni kontrol etmek için koridorun başında belirerek şöyle bir göz atan hizmetçileri bile umursamadan bekliyordum. Gün çoktan aymış, evin günlük işlerine başlayan çalışanların çıkardığı ürkek ve temkinli sesler kulağıma çalınmaya başlamıştı. Bu koca evde iki kişi yaşıyor olsak bile her daim Jimin'in şen şakrak kahkahaları ve cilveli sesiyle yankılanan duvarlar bile yalnız kalmıştı sanki. Yuvamız eski canlılığını kaybetmiş, matemi andıran simsiyah bir örtü çekilmişti üzerimize.

Hazırlanıp işe gitmem gerektiğini bildiğim halde öylece oturup düşünmeye devam ettim. Bir yandan da Jimin'in odanın içinde gezindiğini gösteren yumuşak ayak seslerini dinliyordum can kulağıyla. Muhtemelen güne başlamak için hazırlanıyor, her sabah bıkıp usanmadan bir sanat eserini izlercesine izlediğim rutinlerini yerine getiriyordu. Onu duştan sonra kurulanıp güzelim tenine hoş kokulu losyonlar sürerken hayal edebiliyordum. Ben yattığım yerden yanağımı yastığa yaslayarak onu izlerken o da keyifli keyifli şarkılar mırıldanır ya da gün içinde yapmayı planladığı şeyleri anlatırdı canıma can katan sesiyle. Bu basit ama paha biçilemez anlardan bile mahrumdum şimdi ve tüm kabahat bendeydi. Ta en başından bunun olabileceği öngörüp mektupları ve neden böyle riskli bir işe giriştiğimi anlatmalıydım ona.

Birkaç dakika sonra kapıyı açıp dışarı çıktı ve beni bitkin bir halde yerde otururken görünce duraksadı. Aynı şekilde ben de onu görünce donup kalmış, her zamankinden daha güzel daha alımlı görünen yüzüne dalıp gitmiştim. Bugünkü makyajı her zamankinden daha hoştu ve saçlarını da en sevdiğim biçimde şekillendirip ömrüm boyunca dudaklarımla sevip okşamak istediğim alnını açıkta bırakarak kalbimi tekletmişti.

oxytocin : yoonminWhere stories live. Discover now