♕ AFRODİT | BÖLÜM ●9●

23.8K 934 21
                                    

Hellö 💦

Ruhumdan çekilen kanı hissedebiliyordum. Parmaklarıma kadar uyuştuğumu, nefesimin dilimin ucuna takılıp özgürlüğünü sağlayamamak adına adımladığını görebiliyordum. Sinirim, bedenimdeki bütün hücreyi ele geçirmişken karşımda duran insanlara isyan edercesine konuşmak, onları sözlerinin altında ezmek istiyordum.

Elimin üzerindeki o sarmala nefretle bakarken başımı olumsuz anlamda sallayıp yeniden itiraz ettim ama gözlerim bu sefer Azrail'in üzerindeydi.

"Hayır, ben kimseyi öldürmedim. Bunda bir yanlışlık olmalı."

Beni büyük bir dikkatle izliyordu. Sanki sözlerime inanmak istiyor ama bu imkânsızmış gibi bakması üzerine sabırla derin bir nefes aldım ve ortadaki arenaya baktım. İnsanların hepsi bana dönmüş merakla izliyorken derin bir nefes hapsettim ciğerlerime.

"Burada olmamalıydım." dedim kendi kendime. "Oraya çıkıp seninle boy ölçüşemem." dediğimde tekrardan ona dönmüştüm. Artık yanımızda olan insanlar ya da kolunun altında kendisine ahtapot gibi sarılmış sevgilisi falan umurumda değildi. Önemli olan canımı kurtarabilmemdi ve Azrail söz konusuysa bunun olmayacağını tahmin edecek kadar şey görmüştüm.

"Kedicik şimdiden kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı." diyen İva ise keyifli bir şekilde gülüp yüzüme baktı. Bu, senden hoşlanmıyorum, demenin bir yöntemi olmalıydı. Bariz bir şekilde bana sunarken sanki bu durumu kabullenmemi bekliyordu. Hoş, şu an onun bu tavrını önemseyemeyecek kadar farklı şeylere odaklanmıştım ya orası ayrı.

"İyi de QMR bu durumdan hiç hoşlanmayacak." diyen Balyoz, bizim sponsorumuzdan bahsediyordu.

Arena ekranında bir anda Azrail ve benim görüntümün yanıp sönmesi ile birlikte işler daha da korkutucu bir hâle dönüşmüştü. İnsanların şaşkınlık uğultusu bulunduğumuz yeri kaplarken artık etraftaki güzellikleri göremeyecek kadar gözümün karardığını fark ettim.

"Artık gitmeniz gerek." diyen Zar ise ikimizi de yola doğru itekledi. O an, sevgilisinden nihayet ayrılabilen Azrail, yanımda yürümeye başladığında insanların bana olan korkutucu bakışlarına karşılık yanımdaki adama bakmadan edemedim.

"Sahip olduğum tek özelliğimi yok edersen ne olur?" diye merakla sorduğumda başını yavaşça bana çevirdi ve o delici, mavi gözleri ile içimden esip geçti.

"Ölürsün."

"Galiba senden nefret ediyorum." diyerek önüme döndüğümde herkesin bizim için açtığı o tek şeritli yolda ilerliyorduk. Adımlarım sarsak ve umarsız bir hâl almışken ne yapacağımı düşünüyordum.

"Peki ben oyunda ölürsem gerçek hayatta tam olarak ne oluyorum?" dediğimde yine dönüp yüzüne bakmıştım. Uzun boyu, yanımda bir dev gibi ilerliyorken yeterince korkutucu gözüküyordu.

Yüzüme bakmadan konuşmaya başladığında ise kanımın damarlarımda donduğunu hissettim.

"Bunu düşünmemeye bak." dedi ve merdivenlerden çıktı. Bense orada duraksamış, insanların şaşkınlıktan dolayı tek kelime etmemesine karşın korkarak arenaya çıkmayı reddediyordum.

Ölecektim. Ölmemi istedikleri için de beni arenaya çıkartıyor olmalıydılar.

Kahretsin, bu işin arkasında o yaşlı moruk Portal yoksa ben de neydim...

Yavaşça merdivenlerden çıktığımda bütün dünya sanki ayaklarımın altında kaydı ve insanlar çok aşağıda kaldı. Oyuncuların üzerinde uçuşan rengârenk simler, siyah ve beyaz olarak yanıp sönmeye başlamış, bu, ortamın daha da korkutucu bir şekilde görünmesine neden olmuştu. Diğer merdiveni de çıkıp arenaya ulaştığımda Azrail'in kendi köşesinde durup beni beklediğini gördüm. Kaşları çatılmış ve düşünceli gibi görünüyordu.

ÖLÜM ENDEKSİ (+18)Where stories live. Discover now