♕ KIRMIZI ALARM | BÖLÜM ●10●

23.7K 917 30
                                    

Hellö 💦

Sabah, Zelan'ın rahatsız edici alarmı ile uyanmış, benim için hazırlanmış özel derslere girmiştim. Zel, o geceden sonrasında beni daha ağır bir tempo ile çalıştırmış, yemeğe bile yemekhaneye göndermekten ziyade, belirli haplarla besin ihtiyacımı karşılamıştı. Bunu neden yaptığını ve neden bu kadar üzerime düştüğünü sorgulayamayacak kadar ya yorgun oluyordum ya da ilaçların etkisi ile uyuşmuş. Bu hafta içerisinde hızlı tempolu çalışmalarım ile birlikte yılan, ışık, kitap ve bukalemun rozetlerini almıştım.

Yılan, Gökkuşağı Gecesi'nden sonraki gün, ilk antrenmanımda ortaya çıkmıştı. Sebebi, kemiklerimin oyunda daha esnek bir hâl alarak şekillenmesinden kaynaklıydı. Bunun sebebi, zamanında jimnastik yapmam olduğu için beklenen bir özellikmiş.

Işık, hız anlamına geliyordu. Hızlı koşabiliyordum.

Kitap, zekâ anlamına geliyordu. Bu özelliğim iki gün öncesinde ortaya çıkmıştı. Zor durumda kurtulmak için yaptığım stratejiler sayesinde verilmiş bir rozetti.

Bukalemun ise bugün aldığım son rozetti. Girdiğim ortama sağladığım uyum ile birlikte karakterim kendi kendisine evrim atlatmış ve renk değiştirip duvar rengine uyum sağlamıştı. Bu garip hissettirmişti ama oyun içerisinde artık gerçek dünyanın barınmadığını anlamak zor değildi. Ama bu özellik diğerleri gibi normal bir özellik olsa gerekti. Zel, özelliği söyledikten sonra yine üst makama bilgi verip bir sürü yazışmaya girişmişti. Evet, bu arada girdiğim dersler sonucunda hiyeroglif yazısını az da olsa sökmüştüm. En azından asansöre bindiğimde ya da bilgisayar ekranımda sorun çıktığında anlayacak kadar biliyordum.

Bir haftada bir sürü şey öğrenmem tuhafıma gitse de Zel'e göre bunların hızlı gelişmesinin sebebi normal bir insan hayatı geçirip kendimi zamanında geliştirmiş olmammış. Garipti. O zaman neden zamanından beri insanları sırf bu oyunlar için eğitmeye başlıyor ve hayatlarını buna adamalarına neden oluyorlardı anlamıyordum.

Şimdi ise Zel'in sonunda beni bırakması ile yemekhaneye gidebiliyordum. Hoş, bence yeni aldığım özelliğe karşılık toplantıya gitmişti ya orası ayrı. Yine de önemsemedim çünkü sonunda insan içerisine çıkacak olmanın getirdiği bir gerginlik ile yüzleşiyordum.

O günden sonra Azrail'i görmemiştim. Ya da diğerlerini. Zel'in yoğun eğitimleri beni herkesten uzak bir sürece soksa da asıl kötü olan taraf, insanların o gün Azrail'i herkesin içerisinde tahrik ettiğimi unutup unutmadıklarını bilmediğimdi.

Asansörde yemekhaneye giden kalabalıktan sonrasında tek başıma beklemeye başlamıştım. Kapı iki yana açılıp mavi ve pembe ışıklarla aydınlatılmış yemekhanede beyaz ışıklar, ortamın rengini dengeliyordu. Benim içeri bir adım atmamla birlikte geldiğimi fark eden yüzler hızla bana dönmüştü. İşte bu, yokluğumdan bir sürü insanın haberdar olduğunun kanıtıydı.

Sıkıntıyla nefesimi bırakırken gözlerimi onlardan kaçırıp yemeklerin olduğu standa doğru ilerledim. Kimseyle uğraşacak ne hâlim vardı ne de aklım. Tek istediğim şey, gerçek yemek yemekti.

Tableti alıp kafama göre birkaç yemek doldurduktan sonrasında boş bulduğum ilk yere oturmayı düşünüyordum ki Azrail'in sponsorlar yüzünden birlikte oturmamız gerektiğini söylediği aklıma geldi ve istemsiz etrafıma bakınıp onları aradım. Bulmak zor olmadı çünkü Balyoz, elini deli gibi sallayıp bana sesleniyordu.

Yüzüme zar zor bir gülümseme yerleştirirken hızla masayı gözden geçirdim. İva ve Azrail orada oturuyordu. Zar ise yandaki masa ile sohbet ediyordu. Ama benim ilk dikkatimi çeken şey Azrail'in benim tarafıma dönüp bakmamasıydı. İva ise sanki oraya gelirsem beni öldürecek gibi bakıyordu.

ÖLÜM ENDEKSİ (+18)Where stories live. Discover now