t) bazen siktir etmek gerekir

479 60 38
                                    

Siktir etmek gerekir. Elinizden bir şey gelmediği zaman sadece kafanızdan atmanız yeterlidir ancak bunu yapabilecek gücü bulabilecek kadar değersiz kılsaydınız o meseleyi, zaten en başta siktir edilecek bir şey olmazdı.

Seungmin de tam olarak bunu yaşıyordu.

O günden sonra babası işinden ayrılıp daha çok maaş alabileceği ama daha düşük rütbeli olacağı bir yere girmişti. Sonunda rütbesinden vazgeçebilmişti.

Seungyeon artık babasıyla daha fazla vakit geçiriyordu, abisiyle geçirdiği vakit azalsa da mutluydu. Seungmin Chan'la tanışmadan önceki hayatına dönmüştü sanki. Düşünceleri her ne kadar kendini yorsa da artık kendini istemediği bir şeye zorlamıyor, her an tehlikeyle karşı karşıya kalmıyordu. İşten ayrılmak düşünce yapısına da iyi gelmişti, vücuduyla para kazanmak ona farklı şeyler düşündürmeye başlamıştı çünkü. Vücudundan ibaret olduğunu, onu kim severse sevsin asıl Seungmin'i göremeyeceğini, içi boş bir kabuk gibi hissettiğini...

İçindeki boşluğa çözüm bulamıyordu. Bütün gün her şey iyiymiş gibi davrandıktan sonra kalbini söküp alan o sevgiye karşı konulamaz bir şekilde çekiliyordu hala, nefret etse de o kişiyi düşünmekten kendini alamıyordu işte. Sırf bu yüzden kafasına defalarca kez vurarak ağladığı zamanlar oluyordu. Hyunjin bulursa sakinleştiriyordu onu, kimse bulamazsa ise nefesi kesilmeye başladığında ağlamayı bırakıp uyuyordu. Chan onun için bir bağımlılık gibiydi, ciğerlerine dolan sigara dumanıydı, hayaletlerin sardığı ama sıcacık olan eviydi; korkutsa da, öldürse de aitlik hissettiriyordu bir şekilde.

Chan'la sadece okulda karşılaşıyorlardı. Sevdiği onun da istediği gibi Seungmin'i tamamen yalnız bırakmıştı, iki yabancılarmış gibi davranıyordu. Seungmin ise gün geçtikçe arkasına saklandığı maskenin altında daha da nefessiz kalıyordu.

Hyunjin derin bir nefes verdi.

"Seungmin, kendini böyle aşırı çalışmaya vermekle hiçbir şeyi çözemeyeceğinin farkındasın değil mi canım arkadaşım?"

"Sen git sevgilinle takıl, bana bakma. Ne işin var burada?"

Seungmin kendini verdiği işine son hızla devam ederken Hyunjin'i kafeden kovdu. Hyunjin'in aklına biricik sevgilisini düşürünce kendisinin kurtulabileceğini biliyordu çünkü.

Bu iyileşme döneminde hala kırgın olan Jeongin'le bir konuşma yaşamıştı Hyunjin. Her ne olduysa sonu öpüşerek bitmişti, Hyunjin anlatırken sırıtmaktan kendini alamadığı için Seungmin'in tek anladığı kısım burasıydı.

Sonuç olarak, yine ve yine Seungmin hariç herkes mutluydu.

Seungmin çok düşünüyordu, acaba ben mi çok şey istiyorum hayattan, diye. Ama biraz huzur ve mutluluktan başka bir şey istemezken nasıl hala acıya ve kedere boğulmuş durumda olabiliyordu, pek anlamış değildi. Sanırım tanrının onu pek de sevdiği söylenemezdi.

Gözleri dolunca yine son güçle yeri silmeye devam etti. Kulağındaki kulaklıklar onu motive ediyordu.

Hyunjin ise arkadaşının çalıştığı kafeden çıkar çıkmaz derin bir nefes verip en son çaresini işleme geçirdi.

Numarayı ararken tekrar düşündü, ama o da siktir etmek gerektiğinde karar kılıp yalnızca arkadaşının mutluluğuna odaklandı.

"Üniversitenin içindeki Moon kafeye gel. Gelmezsen de şansına küs."

Kafede oturmuş beklerken karşısından gelen siyah, kısa saçlı, son zamanlarda çok daha kaslanmış olan adama baktı.

"Vay amına koyayım..." diye içinden geçirmekten alıkoyamamıştı kendini, her zaman öyle bir vücut istemiş olsa da kendisi uzun boylu olduğu için kilo almadan kas yerleştiremiyordu, kilo almak da onu kötü gösteriyordu. En azından Hyunjin öyle olduğuna inanıyordu.

bang bang bang bang, chanmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin