0.4

98 9 0
                                    

Dakikalar birbiri ardından ilerlerken varış noktasına giderek yaklaşıyordu Win. Brad, adamla alakalı sadece ismi vardı elinde ne soyadı ne görünüşü bilgisi, hiçbirine sahip değildi.

Adresteki sokağa geldiğinde etrafına dikkatlice baktı. Kime sormalıydı. Dikkat çekmek de istemiyordu. Yerleri süpüren bir görevli gördüğünde ona doğru ilerledi. "Brad adında birini tanıyor musunuz acaba?" Görevli bakışlarını ağır bir şekilde Win'e doğru çıkardı. "Kim soruyor?" Annen. Aklındaki cevaptan bir an önce kurtulup. "Ben bir tanıdığıyım onun, onu bulmam gerekiyor da adresi burada diye gösteriyor". Cebindeki kağıdı görevliye gösterip ona güvenmesini bekledi. "Şurda yaşıyor. Çok uğramaz ama eve. Dene istersen bir şansını" gösterdiği binaya baktı Win. "Teşekkür ederim" adamın elinden kağıdı alıp eve doğru ilerledi.

Kapıyı çalıp bir cevap bekledi içerden. Birinci çalış ikinci çalış Win git gide sinirlenmeye başlamıştı. Onu öteki bir uca orda olduğu belirsiz bir adama doğru gönderip bir de kapısında beklettiriyorlardı. Klik sesi ile dikkatlice aradaki boşluktan içerideki adama bakmaya çalıştı. Ağır ağır açılan kapı içeriden yoğun alkol ve sigara kokusunu da salıyordu. "Brad siz misiniz?" "Beni patron Mr. Vachirawit gönderdi bunları size ulaştırmamı söyledi." Ayyaş adam zar zor ayakta durabiliyordu. Win elindekileri adam bu kafadayken vermenin ne kadar mantıklı olabileceğini tartışıyordu içinde. Aynı zamanda bir an önce verip bu işi bitirmek ve parasını almak istiyordu.

Ayyaş adam birden dikleşmiş ve belindeki silahı Win'e doğru tutmuştu. Onu bir hamlede kendine çekip sırtını göğsüne yasladı. Bir kolu deli gibi boğazını sıkarken şakaklarındaki namluyu hissedebiliyordu. Win ani bir hareketle adamdan uzaklaşıp kolunu kıvırıp duvara sabitledi elindeki silaha olanca gücüyle vurup yere düşmesini sağladı. Tekme atıp kendilerinden uzaklaştırdı. "Napıyorsun lan sen? Nasıl buldun evimi." Win adamı daha da duvara doğru sıkıştırırken cevapladı.
"Asıl sen napıyorsun piç. Mr. Vachirawit'in isteği ile geldim sana bazı mallar getirdim dedim ya."
Brad olanca gücüyle boynunu çevirip Win'in yüzüne bakmaya çalıştı.

"Yalan söyleme Mr. Vachirawit mallarını senin gibi acemilere kolay kolay teslim etmez"
"Kolay olduğunu kim söyledi 4mn için bir götümden sikilmediğim kaldı. Niell mıdır nedir şu sapık piç bir ara ona da halleniyordu."
"Niell'ı da mı tanıyorsun"
"Malesef ki. Her neyse çantayı sana getirdim. Yapılacak şeyi sen biliyormuşsun."
"Tamam bırak artık burnum düzleşti amına koyayım"
Win yavaşça onu bıraktı. "Tamam mı? Gidiyorum ben o zaman" kapıya ilerleyip onu açtı.
"Pardon ama hayırdır nereye?"
Kapı kulpu hala elindeyken ona doğru dönüp, "Mr. Vachirawit'e rapor falan mı vermem gerekiyor tamam hallederim ben"
"Hayır gerizekalı. Bunların pazarlanması için uyuşturucu çete başlarına bunları senin götürmen gerekiyor. İşte adamlarından ölen falan olur diye seni seçmiş"
Win bıkkınca nefesini verip.

"Yani sadede gel sen de mi adres falan vereceksin"  içeri geçip eline bir kağıt ve kalem aldı. Hızlı hızlı bir şeyler yazıp ona gösterdi.
"Bunlar bu civarda olan bazı çete başlarının adları ve adresleri. Malları onlara götür. Eğer ulaşmak isterlerse malın sahiplerine..." cebinden bir başka kağıt daha çıkardı. "Bu numarayı aramalarını söyle. Uyarıyorum öyle kolay değildir. Ha bu arada ölürsen sorumluluk kabul etmiyorum." pişkince sırıtarak söylemişti son sözlerini.

Motoruna atlayıp giderken "4 milyonun amına koyayım. Bok vardı da bulaştım. " cümlesi sürekli kafasından yankılanıyordu.

Bu yolculuk sırasında ne mi olmuştu? Dayak yemiş. Esir tutulmuş ve motoruna el konulmuştu. İki gram malzemeyi tanıtıcak diye başına gelmeyen kalmamıştı. Yolda ne kadar kafasız bir amcık olduğunu düşünürken otostop çekmeye çalışıyordu. İçinde Mr. Vachirawit'e olan nefret git gide büyüyordu. Bunların hiçbirinin başına gelebileceğinden haberi yoktu. Ona söylenmemişti. Ölüme doğru gönderip ucunda 4mn var sadece diye gözlerini boyamışlardı. Çantayı Brad denen herife götürüp kurtulacak sanıyordu. Sonunda bir araba haline acıyıp önünde durmuştu. Kendisini meydana kadar bırakmış yoluna devam etmişti. Meydana ulaşmıştı ama gala ne yapmasını gerektiğini bilmeyerek etrafta dolandı. Bankta oturan adamdan telefonunu kullanmayı rica etmişti. Adam görünüşünden dolayı korkup rahatsız olsa da haline acıyıp uzatmıştı en sonunda.

Aklına Nani'den başka kişi gelmiyordu. 25 yaşında sadece hayatında iki kişi olan bir zavallıydı. Nani telefonda çok sorgulamadan onu almayı kabul etmişti. Bankta onu beklerken sızdığını Nani'nin onu tokatlamasıyla farketmişti. Endişeli gözleri Win'i nedensiz mutlu etmişti. Sanırım kaç yaşında olursa olsun bu duygular onun hep muhtaç olduğu şeylerden biri olacaktı. Değer görmek, sevilmek, yokluğunun geride endişe ve üzüntü bırakması. Sanırım birileri arkasından ağlasın istiyordu.

Nani onun bir kolunu omzuna atıp arabaya yavaşça oturtmuştu.

Yol boyu sessizlik hakimdi. Malikaneden birkaç kişi ile konuşup Boss farketmeden içeri sokmanın planlarını yapıyordu.
Son günlerde başına çok fazla şey gelmişti. Yorgun bedeni bir macerayı daha kaldıramayacağını sürekli sızlayan yaraları ile hatırlatıyordu.

Eve girdiklerinde Nani dikkatlice Win'in üstündekileri yavaşça çıkardı ve yaralarına baktı. Yüzünü buruşturup acıyan gözlerle ona bakmıştı. Telefonunu çıkarıp "Rue Win'in odasına ilk yardım çantasını getirir misin? Temiz bir bez ve su dolu bir kap aynı zamanda" Hoparlöre aldığı telefonu ile konuşurken bir yandan da Win'in pantolonunu çıkarmaya çalışıyordu.
Gülerek "Zevke gelmiyorsun de mi lan?" Nani'nin onu güldürüp moralini düzeltmeye çalıştığını biliyordu ama Win şaka kaldıramayacak kadar canının yandığını hissediyordu.
"Çok açım. Birkaç gündür yemek yemedim." Nani'nin bakışları anında yüzünü bulmuştu, gözlerinin dolduğunu gördü.
"Ağlayacak mısın yoksa?" gülümsemeye ve iyi gözükmeye çalıştı. Nani'nin giderek artan endişesini gidermek amacıyla.
"Sen otur. Ben sana yiyecek bir şeyler getirip geliyorum hemen"

Onu yatağa uzandırmış ve koşar adımlarla odadan çıkmıştı. Rue ile beraber yemek ve ilk yardım çantası ile beraber odaya geri dönmüşlerdi . Rue, Win'in bu halini görünce kısa çaplı bir çığlık attı. Elindeki tepsiyle hafifçe Rue'ya vurdu Nani, "Boss duyacak sessiz ol"
Nani yaralarını bir yandan temizlerken Rue yemekleri aşırı ısrarı üzerine ağzına götürüyordu.
"Bana sadece isim ver kardeşim, sadece isim suçlusu kimse işini bitirip geleyim."
"Sessiz ol, yok suçlusu falan. İşiniz bittiyse çıkın biraz uyumak istiyorum." Nani diretmek istese de Rue, Nani'nin bileğinden tutup onu odadan çıkartmıştı.
"Onun işini kendim halledicem. Kimselere bırakmam" ama öyle saklanarak bir köşede yapmayacaktım karşısına çıkıp silahın namlusunu anlına dayandığında onun gözlerindeki korkuyu görmek istiyordu. Hayatı için yalvarmasını...

Malikane de günler birbirini kovalıyordu. Yaraları yavaş yavaş iyileşiyor zar zor açabildiği sol gözü artık acımıyordu.  Ancak oda da iyileşmeyi beklemek sandıkları kadar kolay değildi. Boss her daim Nani ve Rue'yu sıkıştırıyordu. Nani, Win'in haftada 8 kere kabız olduğunu bu yüzden tuvaletten çıkamadığını Boss'a inandırmaya çalışıyordu.

Gitarını akor etmeye çalışırken telefonuna  bir mesaj gelmişti. Bilinmeyen bir numaradan "İşi hallettiğini duydum."kime ait olduğu çok açık olan mesaja doğru konuştu. "Hallettim. Şimdi seninkini halletmeye geliyorum Bekle beni Vachirawit

Korkusuz|BrightWinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin