𓅓5

19 4 0
                                    

Bulanık aklıma birden bu kolyenin eşi geldi. Kolyenin tek sahipleri Taehyung ve bendik, o halde diğer yarısı da onda olmalıydı. Fakat öbür dünya hakkında hiçbir fikri olmadığından kolyenin onda olup olmadığını hatta bunu bilip bilmediğini kestiremiyordum.
Yattığım bembeyaz yatakta oturdum, hayatımda hiç bu kadar yumuşak bir katman görmeyen bedenim gevşetmişti.
Oturup düşünmeye başladım, kendi dünyamdan buraya gelmiştim aniden. Aklımda o anı canlandırdığımda sırtıma ok saplanan anılar gözümün önüne geldi, daha öbür dünyada ölüp ölmediğimi bile bilmiyordum. Çözüm bulmak benim için samanlığın içinde iğne aramak gibiydi..

Şuan tanıdığım Taehyung sadece yakın arkadaşımdı, bana göre nehirde kendisini kurtarmaya çalışan çocuk bendim fakat o aniden kaybolduğumu söylüyordu. Benim tıpkı o dünyada sürekli X'i kaybetmem ve tekrar ortaya çıkması gibi o da beni bir anlığına ölümün eşiğinde görmüştü. İkimiz aynı evrenlerden değildik, fakat bedenlerimiz anlam veremediğim şekilde iletişim kurmayı başarmıştı. Demek ki o çocuk gerçekten benim kaderimdi, hayallerden ibaret olan o hayalet beden gelecekteki Jeon Jungkook'un en yakınıydı.

Peki geri dönmek için ne yapmam gerekiyordu? Düşündüm ve vurulduğum anı sayısızca gözümün önüne getirdim, sonunda aklıma ne kadar tehlikeli olsa da bir fikir gelmişti.
"Eğer orada gerçekten öldüysem ve buraya geldiysem, burada da ölürsem ne olur?.."
Mırıldandığım cümlenin üstünden vücudum titremişti, ne kadar korkunç gözükse de gözüken tek yol bu gibiydi.
Benim bu dünyada gücüm olabilir miydi? Taehyung'un bahsettiği güç bana da gelmiş olabilir miydi?

Derin düşüncelere dalmışken oturduğum yatağın yanındaki beyaz kumaş açıldı ve karşımda buraya geldiğimde tanıştığım arkadaşlarımı gördüm. Hepsi endişeyle bana bakıyor ve bazıları aralarında konuşuyordu.
"Jungkook bugünden beri garip davranıyor. Dün oldukçada normaldi, ne oldu ki?"
Onlara bu bedenin ben olmadığımı ve bu dünya hakkında hiçbirşey bilmediğimi söylemek istedim fakat bana deli damgası atarlardı.
Şuanlık aklıma gelen tek şey tanıdığım insanı görmekti.
"Taehyung nerede?"
"Dinleniyor."
Aldığım cevap karşısında tatmin olmamıştım, ne olursa olsun bu kolyenin sahibini bulmam gerekirdi.

***

Bu garip evde gezinip heryeri inceledim fakat yine de yabancı hissettim. Aklım hastanede belirlediğim kararı gerçekleştirmek ve kendi zamanıma dönerek dengeyi sağlamaktı. Burada olmamam gerekirdi, Jeon Jungkook'un gelecekteki bedenin de yaşıyor olmamalıydım. Kendi odama girerek diğer eşyalara bakmadan sadece büyük bir aynanın önüne gelerek durdum, yüzümü ve kendimi incelemeye başladım.
O anda aklıma gelen fikirle beynime kurşun yemiş kadar afallamıştım, göz bebeklerim titremeye başlamıştı. Bu dünyadaki ben Krallıktan gelen Jungkook isem, gelecekteki Jeon Jungkook neredeydi? O nereye gitmişti?..

Aklımdaki düşünceleri bir bulut gibi anında uçuran şey kapının gürültülü bir şekilde açılmasıydı. O sırada kendisini bana Jin olarak tanıtan adamın kafasını kapıdan uzattığını farkettim.
"Yemek yiyoruz Jungkook, sende gelsene."
"Üzgünüm ama öğünümü yedim."
"Sana cidden birşeyler olmuş, nedir bu konuşma tarzı?"
"Konuşma tarzının gayet asil ve kibar olduğunu düşünüyorum- Jin?"
İsmini tereddütlü şekilde söylememle adamın yüzünde büyük bir şaşkınlık ve heyecan belirmişti. Kapıyı açık bırakarak ve bağırarak oradan ayrıldı.
"Beyler! Jungkook sonunda ismimi söyledi!!"

Tekrar kendi işime döndüğümde bunu yapacağıma söz verdim ve odadan çıkarak son kez büyük salonun ortasında yemek yiyen 6 adama baktım.
"Herşey için teşekkürlerimi sunarım çocuklar."
İçimden kendime şans dileyerek kapıya doğru koştum ve tek hamlede firar ettim, yaptığım bu harekete şaşırmış olduklarını düşündüğüm arkadaşlarımın ayak seslerini işittim..

Ben kapıyı kapatıp çıktıktan sonra nereye gideceğimi ve kendimi nasıl yaralayacağımı bilmiyordum. Aceleyle gözümü yola kestirdiğimde hızlı şekilde giden birsürü araç gördüm, eğer onlara yaklaşırsam kesinlikle istediğimi alacaktım. Bir süre düşünmemle zaman kaybettiğimden arkamdan kapı açıldı ve yüzümü kapıya döndüğümde tüm arkadaşlarımın bana geldiğini farkettim, bunun olmasına izin vermemek için var gücümle koştum.

Arkamdan adımı seslenen farklı sesler ve ayak sesleri geliyordu fakat umursamıyordum.
"Jungkook!"
"Kaçık falan mısın?! Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Sesleri aldırmayarak kendimi yolun ortasına attığımda bedenimi siper ederek gözlerimi kapattım ve kendi evrenime dönmeyi bekledim. Birşey göremesem de hala etrafımdaki sesleri duyabiliyordum. Bedenim sert birşeye çarpmış ve yere çakılmıştı, heryerimde acı hissediyorum diyebilirdim.
Gözlerimi umutla açtığımda üstümde telaşlı bir adam duruyordu ve yüzü tam karşımdaydı. Tanıdık yüzü farkettiğimde gülüşüm kayboldu ve hala orada olduğumu anladım.
Taehyung kalkarak yanıma oturdu ve bana endişeli bir şekilde sitem etmeye başladı.
"Derdin ne senin lan? Neden arabaların önüne atlıyorsun, az kalsın ölüyordun!"
Benim istediğim de buydu zaten, gerçekleştirmek istediğim Taehyung'un dediğinin tam kendisiydi.  Kim Taehyung'un kısa zamanda gözleri dolmaya başlamıştı ve benim görüşüm de bulanıklaşmıştı. Yarı baygın şekilde oturduğumda başımda hissettiğim ağrıya karşı elimi kafamın arkasına koydum ve kaşıdım. Elimi tekrar önüme getirdiğimde ise kırmızı ve yapışkan bir sıvıyla kaplandığını farkettim.
Arkamı dönüp başımı çarptığım zemine baktığımda küçük bir kan göleti oluşmuştu.

Arkadaşlarım bunu görünce daha da endişelenmişti ve başıma toplanmışlardı, gözyaşlarını tutamayan Taehyung ise başımı kucağına yatırmış yüzüme bakıyordu. Yakışıklılığından tek bir tane bile eksilmemişti, fakat bunu hissedemezdim çünkü biz aynı evrenlerin insanları değildik; olamazdık da..
"Jungkook, lütfen artık kendine gel. Sabahtan beri garip davranıyorsun ve şimdide ölmeye çalışıyorsun. Delirdin mi sen?"
Kısık sesimle konuşmaya çalışıyordum.
"Yapmak istediğim de bu zaten Kim Taehyung."
Belki bir umut başımdaki yarayla birlikte tekrardan ölmeyi denemek istedim, çünkü bu sefer gerçekten bedenim kaldırmazdı. Taehyung ve Rm beni kaldırmaya çalışırken iyi hissettiğimden bahsettim ve beni bıraktıklarında koşarak karşımdaki dükkan camına odaklandım. Bunu beklemediklerinden birşey yapamadılar ve beni tutamadılar, ben ise kocaman şeffaf camdan geçip onu paramparça etmiştim. Başardığımı düşünerek bedenimi yere attım ve yerdeki bazılarında kan bulunan küçük cam parçacıklarını izledim. Yüzümdeki gülümsemeyle gözlerimi kapatarak kendimi tamamen kapattım.

***

Gözlerimi açtığımda bu tavan bana tanıdık gelmişti, tozluydu ve griydi. Tekrar yaşadığım yere döndüğüm için içim mutlulukla dolarken hızlı bir hareketle oturdum ve evimi incelemeye koyuldum. Fakat etraftaki tekonolojik cihazları ve yatakları farkettiğimde hayal kırıklığına uğramıştım.

"Demek ki ölmeyi başaramadım ha?.."

~
"Ahh, sırtım. Çok ağrıyor."
Gözlerimi açtığımda suretini tanıdığım bir adam vardı karşımda.
"Taehyung?"
Olduğum yerde oturduğumda altımdaki sertliği hissettim ve rahatsız oldum. Yattığım yere baktığımda konforsuz bir yatak karşılamıştı beni. Gözlerimi etrafa gezdirdiğimde herşeyin sanki eski dönemlerden kalma gibi olduğunu farkedip kaşlarımı çatmıştım.

Tüm odayı inleten sesimi duydum..
"Neredeyim lan ben!?"

Devam edecek...


Tuhaf Tutsak {Taekook}Where stories live. Discover now