𓅓19

9 3 0
                                    


"Artık kendi ellerimle Jungkook'u kendi inime çektim sayılır."

***
Neredeyse tüm hafta boyu aynı adamla karşılaşıyor fakat onu bir türlü tanıyamıyordum. Ona garip baktığım kadar o da bana aynı şekilde bakıyor, sanki aramızda birsürü şey yaşayan iki yabancı gibi gözüküyorduk. Birşeyleri hatırlamak isteyen fakat her zaman o ruha yabancı kalan kuşkucu gözlerle..
  Onu gördüğümde ruhum sanki bana birşeyler anlatmaya çalışıyor, ona bakmaya beni zorluyordu. Gözlerim ona değdiği an onun gözleri saniyesinde beni buluyor ve baştan aşağı kuşatıyordu. Peki bu adam kimdi ki gerçekten?..
Onu gördükçe aklıma Kim Taehyung geliyor ve kısa sürede kendi bedenime, onun yanına geri döneceğimi hatırlıyordum. O ise bana her baktığında aklımda birisi canlanıyor, sanki onu anlamadığı bir boşluktan kurtarmak ister gibi yumruğunu sıkıp suratını katılaştırıyordu.

Kim Taehyung ile birlikte kalmak istemiş ve bu sıkıntıyı artık çözmek istemiştim. Bu yüzden onu yol kenarındaki küçük kafeye davet etmiş, gelmesini beklemiştim. Karşımda göründüğünde ona bakarak orada olduğumu belirttim ve karşıma oturmasını bekledim.
"Herşeyi anlat bana."
"Bu işi artık halledip gitmek istiyorum. Kaç yıldır ölü olduğumu bile bilmezken burada kalmaya nasıl devam edebilirim Taehyung?"
"Anka'dan haber aldığını sanıyordum. Suga da aynı şekilde garip bir kuş gördüğünden bahsedip duruyor.."
"Anzer ile iletişime geçemiyorum artık."
"Bunu nasıl çözmeyi düşünüyorsun?"
"Kinci ruhla."
"Kinci ruh?"
"Hey. Kim Taehyung..."
Yüzümdeki ifadeyi alaycı bir hale getirip güldüğümde Taehyung tamamen anlamamış gibi davranıyordu.
"Seni kandırdığımı hala anlamadın mı?"
"Ne?"
"Bana bak. Ben senin tanıdığın Jungkook'tan hangisiyim? Şuan gözünde ne olarak gözüküyorum? Bu işi bir kinci ruhla halledemem mi sandın?"
"Kinci ruhun ne olduğunu söyle!"
"Şehir efsanelerinden duyman lazımdı. Hani tarihin bir döneminde yaşanan şu katliamın sorumluları. Goguryeo döneminde yaşanmıştı. O zamanlar şehiri ne olduğu bilinmeyen bir hastalık sarmış ve teker teker insanlar sebepsiz yere ölmüştü. İstersen bunu birde masal olarak anlatalım, tanıdık gelir ha?
Bir zamanlar Goguryeo'daki sebepsiz ölümlere kinci ruh katliamı demelerinin sebebi etrafta kara büyülerin uçuşmasıymış. O kara büyüleri kontrol edebilen birisi varmış, bu ruhları yönlendiren kişi bir zamanlar herkesin korktuğu Efendi Eun'muş. Söylentilerde geçen bu, değil mi?"
"Bunun seninle ne alakası var?"
"Benimle mı? Sana bir sır vereyim. Anlatılan Efendi Eun, benim."
"Ne saçmalıyorsun!"
Fısıldayarak söylediğim şeye şaşıran Taehyung bir çırpıda ayağa kalkıp kafedeki tüm insanların dikkatini üzerine çekmişti.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Jungkook?!"
"Ben mi! Ben, o zaman işlediğim bir suçtan bahsettim sadece. Gerisini detaylıca biliyorsun zaten, Karanlık Orman ve Hyun Kim Taehyung ile tanışmam."
Bunları ona anlatıyordum, çünkü emin olduğum birşey vardı. Etrafımda her zaman düşmanlarımın olduğunu ve beni daima gözetlediklerini, anlardım. Ben bunları söylerken suçlu gibi bir hal takınmış ve utanmazdım, çünkü birilerinin beni izlediğini biliyordum...

***

Kim Taehyung ile kafeden çıkmış yürürken yüzündeki endişeyi ve tedirginlik çok belli oluyordu. Işıkların oraya geldiğimizde istemsizce başımı sağa çevirme gereği duydum. İki kaldırımı ayıran koca yol gözüküyordu. Bu yoldan anında çok az araba geçmeye başlamıştı, kaldırımların ikisi de farklı yöne gider haldeydi..
Taehyung yanımda sadece ilerisine bakarak yürürken ben o isteğe karşı gelemeyip başımı sağıma çevirmiştim. Kaldırımda herkesten farklı birisi yürüyordu, kıyafetleri gelecektekilerle aynıydı. Yüzü Kim Taehyung ile aynıydı. Birisi yanımda, diğeri ise karşı kaldırımda yavaşça yürüyordu. İkisi de aynı kişilerdi, ve bugüne kadar kendisini seçemedigim yabancı gözüme tanıdık gelmeye başlamıştı. Ona bakarken gözümde asıl Taehyung canlanmaya başlamıştı bile; giydiği mavi hanboku, bağlı uzun saçları, gözlerinin altındaki su rengindeki altınlar ve beyaz püsküllü işlemeli kılıcı...
Herşeyi değişse bile yürüyüşü değişmemişti sanki, hala asil ve saygıdeğer bir soylu gibi ellerini arkasına atmış dikkatlice adımlar atıyordu.
  Bir süre ondan ayrılmayan gözlerim hala açıktı ve istemsizce dudağımda bir gülümseme oluşmuştu, güven veren bir türdendi o anki ifadem..

Yüzümü karşıma dönüp onunla farklı yönlere gidişimizi izledikten sonra, önüme bakmamla gülümsemem düşmüştü. Kraliçe normal insanlar gibi giyinmiş yanında bir adamla biraz uzağımda karşımda dikiliyordu.
Ellerini beline bağlamış öylece bana bakıyordu, aniden elini karnına götürüp çömeldiğinde yüzünde acıyı belirten bir ifade vardı. Yanındaki adam onu kolundan tutup götürmeye çalıştığında istemsizce sağ elim ileriye hareket ederek onu durdurmak istemişti. Onlar uzaklaştıkça ben onların peşine doğru hareket ediyor, anlam veremediğim şekilde onları takip etmeye zorunluymuşum gibi hissediyordum.

***

Kraliçe Chung-Cha göz ucuyla arkasına baktığında avlamaya çalıştığı adamın peşinden geldiğini farketmiş ve sinsice gülmüştü. Parmaklarındaki ip karşılaştıkları anda gerilmiş ve Jungkook'u kendine çekmeyi başarmıştı. Nam-Kyu ise Kraliçeye yardım ediyor, sadece ilerisine bakıyordu.

Gittikçe daha sakin ve boş bir araziye geldiklerinde sanki burada kimse yoktu. Kraliçe Nam-Kyu'nun kolundan kurtularak doğruldu ve eliyle tüm gökyüzünü kavradı. Yaptığı bu hareket boyunca masmavi gökyüzü simsiyah olmuş, ortaya sadece bir adet yıldız çıkmıştı ve güçlü bir şekilde parlıyordu.

Etraftaki tüm kırık dökük evler kaybolmuş, ayaklarının altındaki toprak sert kuma dönmüştü. Etraflarında kurumuş ağaçlar belirirken, onları engelleyecek hiçbirşey bulunmuyordu.
Kraliçe arkasını dönerek yakalamak istediği adama baktı, onun en korkulu rüyasına; bomboş bir arazide karanlıkların içinde ölmesine..

"Kinci ruhlar Jungkook, birgün seni bulacaklarını biliyordun. En korktuğun rüyan başına geldi!"
"Oluşturduğun bu dünya gerçek değil. Burası kimin bilinçaltı?"
"Eğer seninki olsaydı etraftan birsürü ölü çıkmaz mıydı? Kullanmak zorunda kaldığın kinci ruhlar."

Devam edecek...

Tuhaf Tutsak {Taekook}Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang