𓅓9

15 4 0
                                    

Yattığım yumuşak yatakta sıkıntı çekiyordum. Alnımdan düşen soğuk terler, benim uyumama engel oluyorlar ve gözlerimi sıkı sıkıya kapatmama neden oluyorlardı. Yumruğumu sıkmış, kafamı bir sağıma bir soluma döndürüyordum. İçimi sıcak bir ateş basmış, yatağımdan istemsizce kalkamıyordum.
Bu adamın suratı benimle aynıydı, üstünde mavi hanbok bulunan ve oldukça saf bir hali olan bir adamdı. Asil görüşünü ile soylu olduğunu belli ediyor ve sakince konuşuyordu. Çimenlerde yürüyen adamın gözlerinden tane tane yaşlar akarken tutmaya çalıştığı gülümsemesi silinmiş ve yüzünü bir acı kaplamıştı. Dışarıdan böyle ağladığımı görmek benim içinde acıydı, nasıl göründüğümü bilmek. Ellerini arkasına bağlamış temkinli adımlar atarken bir an durdu, yere indirdi başını ve aldı yerdeki kanı..
Bomboş arazide gördüğüm sadece bendim.

Bir anda gözümün önü simsiyah oldu ve gözlerimi açtığımda bir ormandaydım. Bu garip ormana hiç insan eli değmemiş ve bir peri masalındaki kadar garipti. İlerledikçe yaprakların arasından bir mağara gördüm, mağaranın içinde bir adam oturuyordu. Bu zamanda benimle aynı tarza sahip kıyafetleri giyen birtek oydu, üstünde gri bir tişört ve altında siyah pantolon vardı. Saçları siyah olan adamın sadece yan profilini görürken iyice yakınlaştım.
Orada olmama rağmen daha ağlarken gördüğüm kendimi bu mağaraya hoplaya sıçraya gelirken gördüm. Yüzünde mutluluk ve saflık bulunan adam yere çömeldi ve içerideki başıboş adama seslendi.
Adını seslendiğini anlamıştım fakat her birbirlerinin adlarını söylediklerinde sesleri kulağıma gelmiyordu, sanki beni görmüyorlarmış ve görünmezmişim gibiydim.
Mağaradaki adam suratını afacan bir biçimde bana döndüğünde merdivenleri çıkarak demirlerin eşiğine geldi. Tanıdıktı bu yüz, onu dudağındaki piercingden tanımam zor olmamıştı; Jungkook?
"Biraz geç kaldım J..."
"Sorun değil T..."
"Seni buradan çıkarmak isterdim."
"Burası benim ve Anzer'in evi."
İsimleri hariç tüm konuşmayı duyduğumda neden böyle bir zamanda olduğumuzu ve ikimizin neden bir araya geldiğini, benim neden bu şekilde giyindiğimi düşünüyordum.
Artık sıcak ateş boğazıma ve başıma bastığında dehşetle yatağımdan kalkmış ve nefeslenmiştim. Rüyamın her anını teker teker hatırlamaya çalıştığımda ifadem iyice anlamsız bir hale bürünmüştü. Tüm bunlar neydi? Açıklanması gereken şeyler mi vardı yoksa bu öylesine bir rüya mıydı...
"Onun adı T ile başlıyor ve yüzü benimle aynı. Neden bu garip şeyi gördüm?"
"Ve beni neden görmezden geldiler?.."
Bir an önce bunu kafamda silip rahat bir uyku çekmek istesem de saat sabahın 4'ü olmuştu bile..

***

"Jungkook, telefonun. Unutmuştun."
Bana verdikleri bu garip şeyi aldığımda ilk yaptığım incelemek olmuştu.
"Bu nasıl açılıyor?"
Suga bıkkınlıkla elimden telefonu alıp açtığında ekranda ışıklar yanıp sönmeye başlamıştı ve bu icatın ne işe yaradığını düşünmeye başlamıştım.
Garip şey açıldığında birsürü uyarı vardı ekranında, elimi değdirmek istediğimde ekran anında başka birşeye dönüşmüştü ve çeşitli resimler göründü.
"Bunu nasıl kullanacağım? Birsürü uyarı var."
"Hayranların attığı mesajlar susmak bilmiyor. Buna alışmalısın"
Benim hayranlarım olduğunu yeni öğrendiğimde şaşırmıştım, kim soyluluktan atılmış bir orman çocuğunun hayranı olurdu ki!

Şok gerçek, tam tamına dünyanın yarısı!

Herkesin ismi aynı iken aralarında garip bir ad görüp ona tıklamıştım ve ekrana birsürü yazı gelmişti.
İsimde "Hwang Hyunjin :)" yazılı olduğunu gördüğümde bu kişiyi ilk defa tanıdığımı anladım, hiç böyle bir isimle karşılaşmamışken arkadaşlarım bana onunla arkadaş olduğumu ve mesajlaştığımı söylüyorlardı.
"Mesaj nedir?"
"Bu gönderdiklerine mesaj deniyor. Yani sözlü yollarla iletişim."
Bu kelimeler kulağıma daha net ve anlaşılır geldiğinde anlamış gibi bir ifade takındım fakat huzursuz bir ses böldü nefesimi.
"Hey, Jungkook. Hafızanı kaybettin diye şimdi de cahil mi oldun! Neden böylesin?"
"Sorun çıkarttıysam özür dilerim."
"Sorun senin sürekli birşeyleri sorman ve ilk defa görüyormuş gibi davranman değil. Eski halini düşünüp duruyorum, yoksa kendini buraya ait hissetmiyor musun artık?"
Hepsine gerekli cevabım vardı. Evet herşeyi ilk defa görüyor ve keşfediyordum, burayla bir alakam olmadığı için kendimi buraya ait de hissetmiyordum. Bir süre adamın tedirgin gözlerine baktıktan sonra gülümseyerek cevap verip işime geri döndüm.
"Hayır, hissediyorum"
Kimseyi meraklandırmak ve üzmek gibi bir niyetim olmamalıydı.

Herkesin arasında, en sıkıntılı görünen Taehyung'du, onu ilk defa bu kadar karamsar ve düşünceli görüyordum. Genellikle su gibi bir teni vardı ve her zaman gülümserdi.
Bu sefer esmer bir çocuktu ve hayalde geçirmediği tek bir anı bile yok gibi gözüküyordu. Onu rahatsız etmek istemedim, bir süre sonra gidecektim. Bu yüzden kimseyle aramda sevgi bağı kurmayacağıma söz verdim.

Taehyung aniden başını kaldırarak sertçe bana baktığında ürkmüştüm ve içimden iplikler kopmuştu, ilk defa bana bu kadar sert ve yardıma muhtaç gibi bakıyordu. Bu derin ve dolu bakışları ilk defa benim gözlerimle buluşurken görüyordum..
Hızlıca kemikli elleriyle zayıf bileğimden tuttuğu gibi kendi odama doğru adımlamaya başladı. İçeri girdiğinde bileğimi bırakarak kapıyı aceleyle kapattı ve üstüne de kilitledi. 

Bana yavaşça döndüğünde yüzündeki duygu yoğunluğu azalmışsa da hala vardı. Karşıma geçtiğinde bir adım geriledim ve sadece ona bakmakla yetindim.
Sesini duyduğumda tonu derinlerime işledi, titrememe sebep olan ses gözleri kadar koyuydu.
"Bana ne oluyorsa anlat. Ne yaşadıysan bilmek istiyorum."
"Birden bire niye?.."
"Aramızdaki arkadaşlık bozulacaksa bile önemli değil. Sana yardım edebiliyorsam edeceğim ve bu lanet rüyaları görmekten kurtulacağım."
"Ne rüyası Taehyung?"
"Rüyamda sürekli kendimi ve seni görüyorum. Ya bir ormanda, ya bir arazide. Garip eskilerden kalma hanlarda, ve en sonunda da kendimi bomboş bir arazide kan dolu çimenlikte otururken ve karşıya bakarken gördüm. Kafayı yemek üzereyim."
Dediklerinin üzerine gözlerim dolmuştu ve yutkunmuştum, geçmiş Taehyung'un geleceğini ele geçirecek ve bunu anladığında yaşamını sorgulayacaktı. Gözlerim dolarken onun hiddetli gözlerine ve sözlerine karşı ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Olduğum yerde tutulmuş gibiydim..
"Söyle bana."
"Söylersem, sadece biz değil sen de etkileneceksin."
"Artık öğrenmek istiyorum. Ne kadar hayal kırıklığı yaşasam da ne işler çevirdiğini öğrenmek hakkım."
"Taehyung, bunu yaparsam kendini  intihara sürüklemek isteyecek kadar mahvolacaksın."
Sesim titrer gibi çıktığında ve bunu kaskatı kesilmiş bir suratla söylediğimde Taehyung'un aklı karışmış gibiydi. İnanmak istemiyor gibi bakıyordu bana, sanki 'söylediklerin doğru olamaz' der gibi bakıyordu gözlerime.

Herşey ve herşey doğruydu.
Taehyung eskiden hayatını sadece saygı için bile verebilecekken şimdi bir olayın etkisinde kalıp intihar etmekten korkuyordu.

Devam edecek...

(Hyunjin burada ne işin var çocuğum? Aldjzkhejs
Evet biraz takıntılıyım-

Sürprizden de olsa 'Kral'ın Kayıp Oğlu'ndan Hyunjin'i ekledim :>

Heryerde bu yakisiklum benim)

Tuhaf Tutsak {Taekook}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin