𓅓6

18 4 0
                                    


"Neredeyim lan ben!?"
"Demek uyanabildin."
Bağırışımın ardından kulağıma oldukça sakin ve rahatlatıcı bir ses geldi. Bu sesin sahibini bulmak için yüzümü döndüğümde Taehyung sakince elindeki yeşil renkli garip bir şeyi karıştıyordu.
"Hey Taehyung. Elindeki ne?"
"Merhem."
"Onu ne yapacaksın?"
"Sırtına sürmek için hazırlıyorum."
"Nolmuş ki sırtıma?"
Taehyung başını kaldırıp bana sert ve kuşkucu bir bakış attığında içimde bir ürperti hissettim.
"Jungkook, konuşma şeklin sen gibi değil."
"Çünkü bu kişi ben değilim!"
"Yıllar boyu o mağarada kalmaktan birşeyler olduğunu anlamalıydım. Yaşadığın şeyle son olanları hatırlamayabilirsin, benimle kaçmak isterken sırtına ok atılarak vuruldun."
"Ne? Ok mu! Seninle kaçarken mi? Nereye be!"
Taehyung'un neden bahsettiğini bilmiyordum, ya da nasıl birisine dönüştüğünü. Her gün beraber takıldığım yakın arkadaşım eski çağlardan kalma bir soylu gibi davranıyor, onunla kaçtığımı söylüyordu. Dahası bir anda bu garip yere nasıl ve neden geldiğimi bilmiyordum.
"Taehyung, lütfen herşeyi anlat. Bu bir şaka mı? Seninle neden kaçayım?"
"Sana uzaklara kaçalım demiştim. Sevgilime yardım etmek istediğimi söyledim, kabul ettin."
"Sevgili mi!"
Arkadaşım sandığım kişi bizim sevgili olduğumuzu söyleyince neredeyse kusacak raddeye gelmiştim. Ben neydim, kimdim ve kiminle ilişkilerim vardı?

"Tamam, sadece şunu soracağım. Ne zamandayız?"
"Silla Krallığı"
Silla ismini duyduğumda dilimi yutacak hale gelmiştim, derslerde gördüğüm Silla döneminde olamazdım. Tarihten öğrendiğim acımasız kralın döneminde olmak gerçek olamazdı, bu bir rüya olmalıydı. İçimden sayısız kez uyanmayı diledim fakat gözümü her açıp kapatışımda aynı yerle karşı karşıya kalıyordum. Bu durumuma ağlayacak kadar şaşırmıştım, aklıma arkadaşlarımı ve hayranlarım esmişti. Sürekli beraber olduğum 6 adamın gülüşlerini hatırladım, Bts'i düşündüm.
"Hey, Taehyung. Baksana, Bts'i tanıyor musun? Hani şu dünyaca ünlü grup!"
"Bt- ne? O nedir?"
Bir umut bilmesi gerektiğini düşünmüştüm ama bu dönemde böyle bir grubun olması imkansızdı. O zaman ben burada Bts'in bir üyesi değilsem kimdim?

"Taehyung. Bana kim olduğumu söyle. Hatta direkt beni kralla görüştür."
"Sanırım yine kısmi hafıza kaybı yaşadın. Seni kimsenin bulamayacağı biryere getirdim, eğer bir kere daha yakalanırsak ikimizin de işi biter."
Tam ne olup bittiğini soracaktım ki aklıma derste duyduklarım esti.
Jeon Jungkook, tarihte aranan bir kahraman suikastçıydı. Onu belli belirsiz bir ormana kapatmış ve orada hapis tutmuşlardı fakat kaçmayı başarmıştı. Sonrasında ise..
Tüm bilgilerin devamını şekillendirdiğimde hikayenin sonuna geldim ve karşılaşacağım kaderden ürktüm.
Sonrasında ise yakalanarak tamamen ortadan kayboldu..

~

Bu girişimim başarılı olmasa da tekrar deneyecektim. Kafama bir kere bunu koymuştum ve yapacaktım. Tam o sırada beyaz kumaşı kemikli bir el yavaşça açtı ve bir beden yanıma oturdu. Yüzünü incelediğimde gözleri kıpkırmızı olmuştu ve altları geçmişti. Hala nemli olan gözleri, titrek ve üzgün gözüküyordu. Saçları dağılmış, yanakları ve burnu kıpkırmızı olmuştu. Yüzünden akan gözyaşlarının kuruyup gitmesiyle kalan iz belli oluyordu, dudakları tir tir titriyordu.

Suratını tam olarak izlediğimde Taehyung, sessizce karşımda duruyordu. Kaza geçiren ben olmama rağmen yüzümde hiçbir acı ifadesi yoktu ve asıl acı çeken o gibiydi.
Gözlerimi yere indirdim ve ellerimde gezdirdim bakışlarımı, vücudumda ufak ufak kesikler her tarafa dağılmış ve kırmızı bir iz bırakmıştı. Yanağımda ve dudağımın kenarında oluşan yara kendini belli ediyordu, alnıma ise yara bandı sarılmıştı.
Bir anlığına çok suçlu hissetmiştim, her ne kadar kendi diyarıma gitmeye çalışsam ve burayla bir alakam olmamasına rağmen beni seven insanlar vardı.

Probleme bütünüyle bakarsanız kendi derdiniz dışında diğerlerini de kurtarmanız gerektiğini ve asıl düzenin o zaman sağlanacağını anlarsınız.

Bir taraftan kendi dünyama gitmek adına düzeni sağlamak istesem de bu sefer buradaki insanların canlarını yakmıştım. Onlarla ilgili hiçbir anımın olmamasına, onları kardeşlerim gibi hissetmememe rağmen yinede onlar için vardım. Hiç bilmedikleri kafayı sıyırmış Jeon Jungkook olarak karşılarındaydım ve tek yaptığım onları endişelendirmekti.
"Özür dilerim Taehyung. Sizi düşünemedim."
Ona anlatacak çok büyük bir hikayem ve hikayemiz vardı, fakat dünyaların dengelerinin bozulmaması için gelecekten gelen bir kimse geçmişteki halini öğrenmemeliydi. Ağzımdan çıkacak tek söz, özür dilemek olmalıydı. Bu borcumu onlara iyi bir Jungkook bırakarak ve herşeyi düzelterek ödemem gerekirdi..
Ona yaklaştım ve sarıldım, elimle başını sevdim. Onu rahatlatacağını düşündüğüm kısa bir hikayeden bahsettim tok ve sakin sesimle.
"Biliyor musun? Sana çok benzeyen bir sevgilim vardı Taehyung. Yüz hatları sana benzeyen ve en az benim kadar saf olan birisi. Eski hayatımda bir kuşum vardı, Anzer. Yanımda olan kişiler Anzer ve o olmuştu hep, bunlar sana garip gelse de kimseye karşı kötü bir niyetim yok. Seni sevgilim diye kötüye avlamayı hiç düşünmedim, eğer aklımdakileri söylersem arkadaşlarınla uzaklaşacaksın. Belki de Jeon Jungkook'la olan bağınız ölene dek zarar görecek, anlatamadığım şeyler olsa da seni onu sevdiğim kadar seviyorum. Çünkü benim için, ikiniz de aynı kişilersiniz."
Ondan ayrılığımda kristal gözyaşları döktüğünü farkettim ve gülümsemekle yetindim.
Elimdeki yara bandını çıkartarak onun yüzüne yapıştırdım..
"Artık seninde iyileşmen gerekiyor."
"Birdaha arabaların ya da camın önüne atlarsan, seni asla affetmem."

Herkesin uyuduğu vakit, ellerimi birbirine kenetleyip tüm inancımla dua ettim.
"Lütfen bana Anka Kuşu Anzer'i gönder. Bana yol göster.."
...

Alnımdan soğuk terler akıyordu, karanlık odada rahatsızlanıyor ve sürekli etrafımda dönüp duruyordum. Vücudum ısınıyor ve titriyordu. Kaşlarım çatılırken gözlerim sıkı sıkıya kapanıyor ve acı çekiyordu.
Kocaman bir kuş karşımda durmuş, kıpkırmızı ışıklar saçıyordu. Sinirli gözüken kuş birden konuşmaya başlayınca olduğum kapkaranlık odayı sesi doldurmuştu.
"Eğer ruhunu öldürürsen, silinip gideceksin.
Taehyung seni bekliyor,
Eğer ruhunu iyileştirirsen savaşmak zorunda kalacaksın. Ya tarih yazacaksın, ya da tarih olacaksın. Geri dönmenin yolu vereceğin kararlarda saklı"
Korkuyla nefes nefese kalmış bir şekilde kalktım. Kalbimin ritmi hızlanmıştı ve derin bir şekilde nefes alıp veriyordum. Sakinleşince gözümde kuş canlandı, dedikleri bir kez daha aklımdan geçti.
Bahsedilen bir savaş vardı ortada, ve Taehyung'un beni beklediğinden bahsediliyordu. Oradaki ve buradaki zaman aynı olmadığından, Taehyung'un beni beklemesinin kötü bir sebebi olmalıydı.

İçimi kaplayan huzursuzlukla neler döndüğünü düşünüyordum, fakat düşündükçe daha da batıyordum...

Devam edecek...

(Bu arada desteklerinizi esirgemeyinn. Beğendiyseniz hikayeyi paylaşabilir veya oy atabilirsiniz <3
Şimdiden teşekkürler, görüşmek üzere!)

Tuhaf Tutsak {Taekook}Where stories live. Discover now