𓅓12

10 4 0
                                    

Kraliçe acı içinde yüzünü buruştururken, benim vücudum titriyor ve bir elime bir de ona bakıyordum. Taehyung'un korkudan göz bebekleri titriyor ve yerinden oynayamıyordu. Daha ne olduğunu anlamadan başımda bir ağrı ve sancı hissettim. Sertçe başıma çarpan demirle sersemlemiş ve sendeleyerek ayakta duramamıştım. Yere düştüğümde en son gördüğüm Taehyung'un endişeli ve korku dolu gözlerle bana eğilmesiydi.
"Jungkook!"
Fakat o eğilemeden basının arkasına demirle vurulmuş ve gözlerini anında kapatarak yere devrilmişti.  Bulanıklaşan görüşüm kararmaya başladığında gözlerimi kapatarak derin bir uykuya daldım..

***

"Jungkook, uyansana."
"Nolur kendine gel!"
Kulağıma gelen boğuk sesler netleşirken bilincim henüz kapalıydı ve gördüğüm şey karanlıktı. Gözlerimi açtığımda yerde yattığımı ve başımın sabitlenmesi için Taehyung'un dizini kullandığını farkettim. Tek elim yerde, tek elim karnımda seriliyken gözlerimi açtığımda ona bakmış ve gözlerindeki doluluğu farketmiştim.
"İyi misin?"
Sesi titriyor ve korkudan kendini kontrol edemiyordu. Etrafı incelemek istediğimde sadece duvarları eskimiş ve gri renkte bir odada bulunuyorduk. Bir kaç fıçıdan başka hiçbirşey olmayan oda boğucu şekilde kokuyordu.
Taehyung'un dizinden başımı kaldırdığımda ve doğrulduğumda elimle başımı kaşıdım ve ayılmaya çalıştım.
"Ne oldu?"
"Özür dilerim. Hiçbirşey yapamadım"
"Sadece ne olduğunu anlat Taehyung."
"Kraliçenin elini yaktığın zaman arkasındaki adamlar saldırdı. Ben hiçbirşey yapamadım ve seni koruyamadım, daha sonra da bende burada uyandım işte."
"Niye bu sefil yerdeyiz? Yaşadığım mağara bile daha insancıl ve imkanlı.."
"Gördüklerimden sonra söylediklerine inanmak zorunda olduğumu biliyorum, fakat böyle bir şeyin olmasını aklım almıyor bir türlü. Jungkook'un gerçekten öldüğünü kabullenmek istemiyorum."
"Eğer olduğunca erken gidersem Jungkook geri gelebilir ve normal bir hayat yaşayabilirsiniz. Üstelik Taehyung'un sabrı da tükenmek üzeredir.."
Sessizleşen ortamda sadece birbirimize bakıyor ve ne yapacağımızı düşünüyorduk. Burada ne kadar kalacaktık veya ne olacaktık?
"Çıkmamız gerekiyor. Bir kaç saate odanın havası bitebilir, ama bir ihtimal..bir ihtimal ellerimle bunu yavaşlatabilirim."
Söylediklerime ben bile o kadar inanamıyordum ki sesim son ana kadar kısık çıkmış ve sonunda mırıltıya dönmüştü.
"Sana güveniyorum. Gücünün kaynağının da bu olduğuna inanıyorum."
"Buna benim gücüm diyebilir miyiz? Dünyamızda her insanın en fazla bir gücü vardır, ve genelde seçkin ya da soylu olurlar. Aslında benim de olması bir ihtimal çünkü soyluluktan atılsam da bir zamanlar soyluydum. Fakat Kraliçenin elinin yanması tesadüf olamaz.."
"En fazla bir güç mü?"
"Hem kendimi iyileştirmem hem de bu yanma olayı aynanda olamaz.."
"O zaman, senin gücün hangisi?.."
"Ya da benim gücüm yoktur belki de."
"Kendini savunmaya çalışırken oldu bu sadece. Kendini ilk defa bu kadar çaresiz hissettin ve yanındaki en yakının olan kişiye bunu kanıtlamak istedin. Her iki Kim Taehyung için de yaşamak ve işleri yoluna koymak istedin, bunları tüm inancınla istedikten sonra elinden kırmızı bir ışık parlayarak tam ölecekken Kraliçenin elini yaktı.."
"Bunları.. nasıl hissettin?"
"O an senin için Jungkook olmadığını düşünsem bile çok korkmuştum ve sadece sana güvenmek istedim. Hepsinin bir oyun olduğunu ve gelip geçeceğini bilmek, seni kurtarmak istedim. Sen göremesen bile göğsünden ve benim göğsümden parlayan iki kırmızı ışık gördüm ve tüm istediklerini duydum. Ondan hemen sonra tüm hayallerin ve kalbinden geçen herşey kulağıma kelimesi kelimesine yansıdı..."
Taehyung bunları bana söylerken gözlerindeki korkuyu görebiliyordum, böyle birşeye inanamıyordu ve şokundan çıkamamıştı. Onun için hepsi olmuştu ve bunu reddetmiyordu, onun yaşadığı tek sorun başından geçenleri kavrayamamasıydı.

Çünkü onun düşünceleri bu dünyaya göre sınırlıydı, onlara göre bu dünyada hiç sihirli şeyler ve büyüler olamazdı. Fakat bizim dünyamıza gelince, bizde farklı inanıyor ve yaşıyorduk.

İnsanlar yaşadıkları zaman ve farklılıklara alışıp o zamanın dışında şeyler gördüklerinde kavrayamazlar ve bundan dolayı yaşanan şeyleri kavramakta güçlük çekebilirler.

"Peki, buradan çıkalım."
Ayağa kalktığımda Taehyung yüzünü bana dönmüş ve elini uzatmıştı hızlıca. Sonra geri çekerek başımı işaret etmişti.
"Kalkmamalıydın, başın..kanıyordu. Ya kötüleşirsen?"
Endişesine ve korku dolu sesine karşı muzip bir gülüş attım yüzüne. Üstünü süzdüğümde beyaz gömleğinin bir kenarının yırtılmış olduğumu farkettim ve o kumaş parçasına benim kanımın bulaşmış olduğunu. Buruşmuş bu kumaşı başımdaki kanı durdurmak için kullandığı belli oluyordu.
Onu biraz daha süzdüğümde elinin yaralandığını gördüm.

~

Uyandığımda bu garip odada bulmuştum kendimi, sağımı solumu incelediğimde gözüm Jungkook'un yerde yatan bedenine ve başının arkasından gelen kana takılmıştı. Koyu renkli kan başının arkasında birikerek etrafa yayılmış ve bir yuvarlak oluşturmuştu. Yanına gittiğimde ne yapacağımı düşündüm, gömleğimden bir parça koparmaya çalışırken elim savrulmuştu fakat kumaş parçasını koparabilmiştim. Jungkook'un başını dizime yaslayarak kumaşı arkasına koydum ve kanın durmasını diledim.

Onun için uğraşırken kendi yaramdan haberdar bile değildim, gözüm öyle kör olmuştu ki kanayan elimi görmüyordum bile.

~

Taehyung'a yaklaştım ve elimi açarak umutla bekledim. Mavi bir ışığın parladığını gördüğümde gülümseyerek elimi başımın arkasına koydum ve bekledim. Bir süre sonra elimi geri çektiğimde bu sefer Taehyung'un elini aldım avucuma. Kesik büyüktü, ve yine aynı ışığı görerek onun elinin üstüne koydum elimi. Işık hareketlenmeye başlamış, en sonunda yavaşça sönmüştü. Elimi kaldırdığımda Taehyung'un yarası sanki hiç yokmuş gibi kapanmıştı ve geriye elindeki kan kalmıştı. Kanlı ıslak kumaşı alarak temiz yeriyle onun elindeki kanı sildim ve bezi usulca geri yere koydum.
"Gerçekten de iyileştirebiliyormuşum.."

***

Odayı dört döndüğümüzde çıkacak hiçbir yol bulamamıştık ve hava da kesilmeye başlamıştı.
Taehyung sıkıntıyla çömeldiğinde cebinden bir telefon düşüvermişti. Sesle birlikte telefona baktığında heyecanlanıp onu eline aldı ve açmaya çalıştı.
"İyi de bu, benim telefonum değil ki?"
"Ben çıkarken bu aleti yanıma almamıştım. Benim de değil."
İkimizde şüpheci bir şekilde bu telefonun nereden geldiğini düşünmeyi bırakıp açılmasını bekliyorduk.
Sonunda telefon açıldığında Taehyung kişilere girmişti fakat onun telefonundaki kayıtlı kişilerden kimse burada değildi.
"Hiç kimsenin numarası yok. Peki polisi aramayı denesek?"
Numarayı tuşladığında telefon çalmadan kapanmıştı..
"Bu numaralara arama yapılamaz."
"Bu telefonu onlardan başka kim versin bize! Tabiki arayamayız.."
"Peki ama, ne yapmamızı istiyorlar?"
Telefonu incelediğimizde internetin çalışıyor olduğunu farkettik. Notlar kısmına girdiğinde ise bugünün tarihinden bir not bırakılmıştı oraya.
"Bakalım kendizini bu sefer müzik sektöründen farklı haberlerde de görebilecek misiniz çocuklar?"
Taehyung hızlıca notu kapatıp internete girdi ve aratmaya gerek kalmadan karşımıza bizim konu olduğumuz bir video çıktı..

"Şarkıcı Kim Taehyung ve Jeon Jungkook yaklaşık iki günden beridir kayıp. Nereye gittiklerini kimse görmemiş veya duymamış, grup üyeleri ise çok gergin ve endişeli gözüküyorlar. Polis aramalara devam etse de onlara dair hiçbir bilgi bulunamadı. Şimdilik tek kanıt olay yerindeki kan lekeleri oldu, bunların Taehyung ve Jungkook'un kanı olduğu ise doğrulandı..."
Taehyung telefonu tutmakta güçlük çekip yere bırakmıştı sertçe. Elleri titriyordu ve gözlerinden saydam damlalar sıralı şekilde atıp gidiyordu. Aynı zamanda dudaklarını kemiriyor ve titriyordu.
"Resmen kayboluşumuzun haberini görüyoruz ama kaçırıldığımıza dair ses dahi çıkartamıyoruz."

"Söylesene Jungkook, sence gerçekten burada ikimiz de ölürsek senin dünyandaki Kim Taehyung beklemekten tükenmez mi?.."

Devam edecek...

Tuhaf Tutsak {Taekook}Where stories live. Discover now