𓅓8

16 4 0
                                    

"Öldüm."
"Ne?"
"Saldırı sonucu öldüm, kaçakçılıktan yakalanmak istediğim için öldüm."
"Kaçakçılık mı? Sen kötü bir işe bulaşıp başını belaya mı soktun yoksa..?"
"Evet"
"Şu serseri!..."
Suga elini başına koyup kötü bir ruh hali takınırken ben koltukta oturup öylece karşıma bakıyordum. Yüzüm oldukça donuktu ve rengim solmuştu, hala bu gerçeği kabullenmek istemezken etrafımdaki üyeler bana sıkıntılı bir şekilde bakıyordu.
Ne anlatmaya çalıştığımdan emin değiller gibi gözüküyorlardı, ben onların dillerini anlamazken onlar da beni anlamıyordu.
Taehyung aniden konuşmaya başlayınca içimde bir ürperti hissettim ve başımı ürkekçe ona çevirdim.
"Bu benim yüzümden mi oldu?"
Ellerini bağlamış ve dizlerine yaslamış benden sanki cevap istemiyor gibiydi, birşey için pişman ve kırgın gözüküyordu. Yüzünü bana döndürerek hayal kırıklığına uğradığını belirten bir ifadeyle konuştu.
"Son günlerde sana ne olduğunu bilmiyorum, sürekli beni arayıp garip şeyler bahsetmende cabası. O zaman istediğini anlat Jungkook, bize bildiğin herşeyi anlat; anlamasak bile. Bu şekilde seni çözemiyorum.."
"Eğer anlatırsam sonsuza kadar dağılabilirsiniz! Bunun olmasını istemiyorum."
Gözlerimi herkese çevirdiğimde ikk önce söylemeye karar verdim fakat vazgeçtim, belki de gerçekten Jungkook gibi davranmalı ve onları endişelendirmeyi bırakmalıydım. Saatin geç olduğunu farkettiğimde bana ayrılan odaya yürüdüm yavaşça..
Arkamdan yatmaya giden üyelerin ayak seslerini ve salonun boşaldığını duymuştum.

Karanlık odada kendimi yatağa atarak düşünmeye başladım, ne yapmam gerekirdi? Belki de en azından bunları Taehyung'a anlatabilirdim fakat inanacağını düşünmediğimden aramızdaki güveni de yitirmek istemiyordum. Sonsuza kadar bu bedende yaşamak bana zehir gibi geliyordu düşündükçe..

Uyuyamadım ve saat 3'ü vurduğu zaman kalkarak sessizce evden ayrıldım, nereye gittiğimi önemsemeyerek yürüdüm durdum.  Bilmediğim ve kapkaranlık bir alanda durduğumda etrafı inceledim. Duvarlar oldukça yıpranmıştı ve önümde ucu gözüken büyük bir tünel vardı. Gözlerimi ellerime çevirdiğimde onları kaldırdım ve inceledim.
"Demek ki gerçekten bir gücüm yokmuş. Taehyung'un dediği doğru değilmiş, seçilmiş insanlardan bile değilim. Olmasını beklemem aptallık."
Son cümlemi söylerken daha çok kızmıştım kendime, gerçekten böyle birşeye inanmıştım ve beklemiştim.
Arkamdan bir hışırtı duyduğumda kendime geldim ve etrafımı taradım, korkmuştum çünkü burada ölürsem artık işim biterdi.
"Eğer ruhunu öldürürsen, silinip gideceksin"
Her iki dünyada da insanların canını yakacaktım ve hiçbirşey yapmadan onları üzülmeye mecbur bırakacaktım. Hissettiğim korkuyla ellerim titrerken ağzımdan gri dumanlar çıkıyordu. İnce hastane kıyafetleri soğuğun bedenime girmesine izin verirken üstümdeki hırka beni ısıtmaya yetmiyordu.
Bir adam çıkınca onu iyice süzmeye daldım, tamamen siyah giyinmiş ve kapşonu ile yüzünü kapatmıştı. Bana yaklaşırken aklımdan türlü düşünceler gelip geçiyordu, bir anda karşımda durarak elini arkasına götürdü. Hızlı bir şekilde elini tekrar gördüğümde keskin küçük bir metal tuttuğunu farkettim, bu sesin üzerine etrafımı aynı adamlar sardığında korku iliklerime kadar işlemişti. Kendimi savunabileceğim bir kılıcım yoktu, bir gücüm yoktu.

Adam önüme uzun bir kılıç attığında gülüşünü hissedebiliyordum.
Kalın sesiyle, telaşlanmadan söze girdi.
"Eğer bu savaş tek taraflı olursa eğlencesi çıkmaz kayıp Jeon Jungkook. Kılıcını al ve ölümüne zevk kat"
Yapabileceğim tek şey buydu, kılıcı almam ve savaşmam gerekirdi. Yavaşça yere eğildim ve kılıcı alarak pozisyona geçtim.
Onlara kim olduklarını sormak gibi bir niyetim yoktu, ki buna vaktimiz de yoktu. Saldırmaya başladıklarında hepsi birden üzerime geliyorlardı, olduğunca kılıcımı kullanmaya çalışsam da yorulmuş ve alnımdan ter dökmeye başlamıştım. Çekilip bir Kurt gibi etrafımı tekrar sardıklarında
birisi kara bir gölge yollayarak kılıcımı elimden düşürmüştü. Şaşkınlıkla ona bakarken elinde kara bir gölgenin hareketini görmüş ve mırıldanmıştım.
"Demek sizinde güçleriniz var."
"Bizi kolay lokma görme kook, elimizdeki güçle seni salisede öldürebiliriz."
"Siz kimsiniz?"
Bu soruyu sormak güçleri olduğunu gördüğümde aklıma gelmişti, kim ve ne tür birşey olduklarını öğrenmem gerektiğini düşünüyordum. Bu tür güçler bu dünyada olamazdı, olmaması ve bilinmemesi gerekirdi.
"Biz seni öldürmekle görevlendirilmiş insanlarız sadece"
"İnsan mı?"
"İnsan olduğumuzdan şüphen mi var? Bu güç içinse, aynı şeyi Taehyung için de düşünmelisin."
Dediği şeyle Taehyung'un ismi kulağıma gelmişti ve durumundan haberdarlardı, bu beni afallatmış ve dondurmuştu. Sanki hiçbir saldırı yapamayacak kadar güçten düşmüş ve tükenmiş gibi hissediyordum.
Üstüme gelecekleri sırada öldüğüm ve orada bittiğim anı görmemek için ellerimi yüzüme kapatarak gözlerimi yumdum. Korkudan iki büklüm olmuş bedenim sarsılmayı beklerken gözümden istemsizce yaş akmaya ve yanağımdan akıp gitmeye başlamıştı.
Bunun beklediğimden uzun sürdüğünü farkettiğimde ellerimi çekerek korkunç şekilde gözlerimi açtım, etrafımda veya önümde adam yoktu. Arkamı döndüğümde tanıdık arkadaşlarımın onlarla kavga ettiğini farkettmiştim. Her biri biriyle uğraşıyorken, korkudan dizlerimin bağı çözülmüş ve ayakta duramayıp şokla beraber yere düşmüştüm. Göğsüm hızlı şekilde inip şişerken, adamlar arkadaşlarımın elinden kaçmış ve bir anda yokluğa bulanmışlardı. Tüm yüzler bana dönmüşken hepsinin yanıma gelmesiyle zihnim yeni açılıyordu. İlk yanıma oturan Taehyung, nefes nefeseydi telaşlı bir yüzle.
Kekeleyerek aklımda dolaşan tek soruyu sordum.
"Burayı, nereden bildiniz?"
"Gece uyuduğumuzu mu düşündün? Taehyung seni takip etmek istedi."
"Hey, Jungkook. Bana bak, iyi misin?"
Taehyung'un yüzüne bakarak bir süre sustum ve kalbim konuştu o an için.
"İyiyim, birşeyim yok."
"Bela derken bundan mı bahsediyordun? Üstelik bu herifler Taehyung'u nereden tanıyor!"
"Üzgünüm, tüm bunları açıklayamam. Çünkü bende nasıl bir işe bulaştığımı bilmiyorum.."
Korkuyla ve endişeyle söylemiştim son kelimeleri, gittikçe sesim derinleşmiş ve sonunda kısılmıştı.

***

Taehyung

"Durun, bence saklanalım."
Her birimiz bir öteye ayrılmışken ben Jungkook'u gözetliyordum. Tıpkı yolunu kaybetmiş bir çocuk gibiydi, ellerini inceledikten sonra hızlıca etrafı kontrol etti. Ardından nereden geldikleri belli olmayan adamların konuşmasını işittik..
Sessizce yanımda onları izleyen Rm'e fısıldadım.
"Jungkook ne zamandan beri bu kadar iyi kılıç kullanıyor? Hemde tarihi bir kılıç!"
"Bilmiyorum. Garip şeylerden bahsediyorlar."
Bahsettikleri tüm şeyler, sonunda benim ismimi andıklarında dikkatimi oraya toplamıştım.
Bu olayların benimle ne ilgisi olduğunu öğrenmek zorundaydım, Jungkook'a yardım etmek için. Son günlerde sıkıntılı olduğunu apaçık belli ediyordu.
Belki de herşeyi boşvermeliydim. Bu işi bırakmalı ve Jungkook'u bir psikiyatriste göndermeliydim..

Ama gördüğüm rüya ile bu düşünceyi doğrulamak kolay olmayacaktı.

~

"Bundan sonra, sıkıntı ne olursa olsun bize söyle. Seni böyle bir dönemde tehlikede bırakmayız Jungkook."
Jm: bizi hatırlamadığın için üzgünüm Jungkook, her anımızı seninle geçirir ve eğlenirdik. Eskisi gibi olmadığın ve sürekli ölmekten, öbür dünya gibi saçmalıklardan bahsettiğin için sana kızgınım!
Adamın gözünden yaşlar düşüyor ve kızmaktan çok Jungkook'u özlediği belli oluyordu. Kafam çok karıştı, herşey iyice sarpa sarmış ve düzen mahvolmuştu.

Eski günlerime dönmek ve Taehyung'la buluşmayı o kadar çok isterdim ki, bu insanların eski mutluluğuna dönmesini ve Jungkook'un geri gelmesini çok isterdim.

Devam edecek..

Tuhaf Tutsak {Taekook}Where stories live. Discover now