𓅓11

11 4 0
                                    

"Onu bana getirin!"
"Tabiki.."

~

Taehyung cansız yatan Jeon Jungkook'un başından ayrılmıyordu, ona derin ve dolu gözlerle bakıyordu. Jungkook'un bedenine ilaç kaplamışlardı ve belki bir umut uyanır diye bekleyenleri vardı..
Gözlerini asla açmayan ve artık inancı tükenmeye başlayan soylu Taehyung..
Aradan geçen 4 yıl...

~

Oturmuş kendi dünyamda neler olduğunu düşünüyordum. Çoktan orada birşey olmuş ve işler iyice tehlikeye düşmüştü, bu olayların üstünden ne kadar geçmişti peki? Benim hissettiğim bir kaç gün olmasına rağmen orada ne kadar olmuş ve neler yaşanmıştı?..
Taehyung hala beni bekliyorsa bir şekilde iletişime geçmek isteyebilirdi.
Fakat son günlerde Kim Taehyung geçmiş rüyalarını az görmeye, ve Taehyung'un tükenmekte olduğunu söylüyordu. Bir an önce buradan gitmeli ve kimseyi daha fazla bekletmemeliydim, yoksa gerçekten tarihe bir kahraman suikastçı olarak yazılacaktım..

Ayaklandım ve Taehyung'u da beraberimde götürerek dışarı çıktım. Öylece yürürken güçlerimin gelmesini umdum, Taehyung'a kendimi kanıtlayacak tek şeyim bu olmalıydı fakat o da gelmiyordu. İlk defa geldiğim bu yeri tanımıyordum ve onunla ilgili hiçbir anımın olamaması da işimi zorlaştırıyordu.
"Bana gerçekten inanacak mısın?"
"Son günlerde rüyalarım azaldı. Strese girdiğim için olduğunu düşündüm."
"Stres mi? Ya da Taehyung beni beklemekten yoruldu mu?.."
"Jungkook. Bu durumda olman hepimizi çok üzüyor, kendin gibi davranmıyorsun. Lütfen artık bu saçmalığı kes ve birinden yardım al."
"Saçmaladığım yok. Dediğim herşey gerçek!"
Yüzümü ona dönmüş ve sinirli bir ifadeyle konuşmuştum. Onun gözlerinde ise acıma ve korku duygusu yatıyor, bana bir deliymişim gibi bakıyordu.
"Bunu sana kanıtlayacağım ve yapabilirsem Jungkook'u buraya geri getireceğim. Hafızandan herşeyi silerim."
"Gerçekten silecek güce sahip misin? O zaman bana beklediğin gücünü göster."
"Yok."
Diyeceğim tek kelime buydu, daha fazlasını açıklayamazdım ve buna kelimeler yetmezdi. Eski orman çocuğu Jungkook'un hayatını özlemiş ve ormanlığı görmek istiyordum. Bu iş fazla uzamıştı ve canım sıkılmaya başlamıştı. Dolan gözlerimi kapatarak kendine getirdim ve iyice derinleştirdim.
"Bu işin uzamasını bende senin kadar istemezdim. Emin ol halletmek için can atıyorum. Sadece bana güven ve inan"
"Dediğin gibi olsun. Eğer kayda değer birşey olmazsa yardım alacaksın."
"İstediğini yapabilirsin."
Bu anlaşma bana ne kadar adil gözükse de biraz korkmuştum çünkü gerçekten bir gücüm yoktu.

Evden uzaklaştığımızı farkettiğimde arkamı döndüm ve uzağa baktım. Bu kimsesiz sokakta biraz oturup hava almak istemiştim. Ellerimde bir acı hissettiğimde kırmızı bir ışık yansıdığını farkettim, ileriye baktığımda aynısından Taehyung'un göğsünde de parlıyordu. O yansımayla gözlerim adeta bir mum gibi aydınlandı ve ışıklar yaydı.
"Taehyung! Işığı görüyor musun?"
"Hayır."
"Ellerimde ve göğsünde!"
"Hiçbirşey parlamıyor."
Taehyung'un dediği şeyden sonra yüzüm düşmüştü ve yansımalar yavaşça kaybolup gitmişti. O sırada içime bir sancı girmiş, Taehyung'un düşünceleri geçmişti içimden. Bana olan güveni biraz daha azalmıştı, bunu derinimden hissetmiş ve duymuştum..

Öylece beklerken aynı bilinmez adamlar etrafımızda görünmeye başladığında telaşa kapılmıştık ve ne olduğunu çözmeye çalışıyorduk. Taehyung ile daha da yakınlaşarak sırt sırta verdik ve etrafımızdaki herifleri inceledik, ne kadar denersem deneyeyim yüzlerini göremiyordum.
"Bak sen. Kahraman suikastçının yanında arkadaşı da varmış. Heryerde seni aradık Kahraman, bize yeteneklerini göster."
Taehyung anlamamış gibi bakıyor ve benden dedikleri şeyleri açıklamamı istiyor gibiydi fakat şuan buna vaktim yoktu.
"İsmimi nereden biliyorsunuz? İlk defa Kahraman Suikastçı diye birşey duyuyorum!"
"Yalan söylemekte iyi değilsin saf kaçak. Dünyamızda bize kendini öldü gösterip buraya gelmeye nasıl cesaret ettin? Taehyung ise günlerdir cesedinin başında bekliyordu!"
"Ne?"
"Artık seni bulduğumuza göre kaçmanın cezasını da vermemiz lazım."
"Aradığınız kişiyi öldürdünüz işte. Beni ve arkadaşlarımı rahat bırakın."
"Asıl aradığımız kişi sensin. Orada senin bedeninde kimin ölüp ölmediği umurumuzda değil."
Diyecek başka laf yokken Taehyung herşeyi hayret içinde dinliyor ve ağzını açamıyordu. Ben ise ne yapacağımızı düşünüyor bu işten nasıl sıyrılacağımızı hesap ediyordum. Elimde ne kılıcım vardı ne de gücüm, bu halde yapmamız gereken tek şey kaçmaktı.
Saldıracaklarını anladığımda Taehyung'un elinden sıkıca tutarak koştum fakat sırtımı aynı o gündeki gibi bir darbe vurdu ve olduğum yerde dizimin üzerine düşüverdim. Arkamdan dağılan siyah duman ile birlikte elimi sırtıma götürdüğümde kanadığını farkettim.

Aynı anı aynı kişilerle fakat farklı zamanlarda yaşayıp duruyorduk..

Yenilmeyecektim, Jeon Jungkook'un üçüncü kez ölmesine izin vermeyecek kadar hırslanmıştım. Kalktım ve sırtımdaki küçük boyutlu hançeri çekerek yere fırlattım. Taehyung ise öylece bedenime bakakalmış, endişeli gözlerle sırtımı seyrediyordu. Elimi sırtıma götürdüğümde biraz bekledim ve acısının dinmesini bekledim.
Taehyung'a tekrar döndüğümde sırtıma bakarken gözleri neredeyse yerinden çıkacak gibiydi. Kekeleyerek konuşmaya çalışıyordu..
"J-Jungkook, sırtın. Elini koyunca koyu mavi bir ışık çıkıyor. Sırtın, iyileşiyor?"
Dediklerine anlam veremediğimde şaşırmış ve afallamıştım. Artık bu tür mucizeleri ne kendimden ne de bu dünyadan bekliyordum..
Önümü döndüğümde benim eski nişanlım, hoş kıyafetlerle adamların önüne geçmiş duruyordu.
"Kraliçem, karşınızdaki Jeon Jungkook."
"Kraliçe mi? Kraliçe mi oldun sen?"
Bir yandan da Taehyung kadının yüzünü görünce parmağıyla onu gösterip sayıklamaya başlamıştı.
"Bu o yüzüğü yere atan kadın! Çok iyi hatırlıyorum!"

Kraliçe bize doğru yürürken içimde hiçbir duygu değişimi yoktu. En sonunda belinden bir kılıç çıkardığında artık hiçbir savunmam kalmamıştı, Taehyung dışında.
"Taehyung, bana güvenmeye devam et!"
Bağırdıktan sonra kraliçe elindeki kılıcı yüzündeki sinsi gülümsemeyle bana savurduğunda tek elimle yüzümü kapatmış, öbürüyle de kendimi savunmak için yukarı kaldırmıştım.
Kaldırdığımda bir ses işittim, bu ses yerle bir olan metal bir kılıcın ve bir kadının sesiydi. Kraliçenin eli yanmış ve acı içinde bağırarak kılıcını yere düşürmüştü.

Benim elim ise, tamamen kırmızı bir ışıkla kaplanmıştı, üstelik bunu Taehyung'un da görebildiği çok açıktı...

Devam edecek...

(Noluyorr? Sizce Jungkook'a ne oldu?

Taehyung fazla şoka uğradı yazık cocuguma ya lsjridhe

Okurlarım sizi seviyorum fakat lütfen hayalet okuyucu olmalıyım ve hikayeye destekte bulunalım şimdiden hepinize teşekkür ediyorum <3333)

Ek not: okulum yoğun olduğu için bu bölümü çok zamansız bir vakitte attım kusura bakmayınn. Artık bölümler dengesiz bir zamanda gelebilir ya da gelmeyebilir. Fakat bu tamamen bırakacağım anlamına gelmiyor, kaldığım yerden olduğunca devam etmeyi deneyeceğim<3

Tuhaf Tutsak {Taekook}Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt