32. Bölüm : ''Kanlı Barış''

1.9K 165 85
                                    

Selam, nasılsın?

Hiç uzatmadan bölüme geçmenizi isteyeceğim ama ondan önce, lütfen Instagram'a bir uğrayın. Orada takipçilerimin arttığını görmek, bana bir nevi bir motivasyon kaynağı oluyor. Ayrıca oy ve yorum sayılarının okunma sayısına göre bu denli az olması, bütün hevesimi kaçırıyor.

Başlamadan yıldızı parlatalım, bol bol satır arası yorum yapmayı unutmayalım lütfen.<3

Bölüm şarkımız; Ahu'dan Emre'ye : )

••••••••••••


Uzun zamandır uyumadığım kadar çok uyudum, abim dizlerimde yatarken. Onun varlığını bilmek, zihnimdeki bütün sesleri susturdu. Sabah gözümü açtığımda onun yüzünü görmek, bana kim olduğumu hatırlattı.

Ben Yüzbaşı Böke'nin Ülküm'ü, canının bir parçasıydım. Bozok'un Ahusu, Üsteğmen Böke'ydim. Böylesine kaybetmiş durmak, bana, bize yakışmıyordu.

Abim de benimle aynı düşüncede olmalıydı ki sabah, dün geceye göre daha iyi uyanmıştı. Belki bende onu iyileştirmişimdir? Bu ihtimal içimi kıpır kıpır yapmıştı. Yaşanan onca şeye rağmen, kendimi bile iyileştirememişken belki de ona iyi gelmiştim.

Derin bir nefes alarak soluma döndüm. Sol dirseğini açık cama yaslamış, elini alnına götürmüştü. Sağ eli sıkıca direksiyonu tutuyordu, farkında mıydı bilmiyordum ama biraz daha sıkacak olursa direksiyonu parçalayacak gibiydi.

Ben ise her yolun bizi karargaha çıkaracağını bilerek öylece onu izliyordum. Ki öyle de olmuştu. Ne kadar uzatırsa uzatsın, yolun sonu burasıydı işte, daima burası olmuştu ve ölene dek burası olacaktı.

Arabayı park edip gözlerini kapattı, derin bir nefes verip bana döndü. Sadece gözlerine baktım, bu bana acı veriyordu ama onun ihtiyacı olan şey konuşmanın çok ötesindeydi.

O anlaşılmak istiyordu, acısını saklıyordu ama içindeki çocuğun hıçkıra hıçkıra ağladığını biliyordum. Annesini kaybetmişti, ama acısını atmak için yine de buradaydı.

Gerçekçi olması için çabaladığım bir gülümseme sundum ona, dudaklarını hafifçe kıvırıp burukça gülümsedi. İlk adımı ben atıp arkamı döndüm ve kapıyı açtım. Bir adım atıp dışarı çıktığımda, bahçede oturan timimle karşı karşıya kaldım. Banklardan birine oturmuş, keyifsiz bir şekilde sohbet ediyorlardı.

Ardından Çömez'in bakışları beni buldu, diğerleri de bana baktığı sırada abim birkaç adımda yanıma geldi. ''Albay'ın müsaade ettiği kadarıyla dosyanın ne durumda olduğuna bakacağım.'' abime dönüp kollarımı boynuna sardım.

Büyük elleri belimi bulduğunda, yüzünü boynuma sakladı. Hiçbir şey söylemedim, söyleyemedim. ''Sana haber veririm abim.'' dediğinde başımı sallayarak onu onayladım.

Geri çekilip şakağıma güçlü bir öpücük bıraktı, ''Dikkat et, lütfen.'' yanımdan hızlı adımlarla ayrıldığı sırada arkasından fısıldamakla yetinmiştim. ''Sende, abi.''

Tim bana doğru ilerlemeye başladığında ellerimi arkamda birleştirdim. Emre'nin mesafeli bakışları kalbimi acıtıyordu, işin kötü yanı ise bunların hepsini hak ediyor olmamdı. Yanıma geldiklerinde Çömez etrafına bakındı, güneş daha yeni yeni doğmaya başlamıştı ve bahçede birkaç kişi dışında kimse yoktu. Bunu fırsat bilerek kollarını bana sardı.

Yiğit, her zaman küçük kardeşim olmuştu. Beni hiç olmayan ablası gibi gördüğünü biliyordum, bilmekten öte o bunu bana hissettiriyordu. Aynı şekilde kollarımı ona sardığımda benden uzun olsa bile kollarımın arasında on yaşlarında bir erkek çocuğu var gibiydi. Elinden şekerini çalmışlar ve ben ona yenisini almışım gibi mutlulukla parlıyordu gözleri, ''Ablam...'' iç çekti ardından Burak onu benden ayırdı.

ASİL | Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin