1.1

236 27 20
                                    

"Ne düşünüyorsun?"

"Hiç," dedim elimdeki kadehle oynarken. "Hayley! Biraz daha istiyorum."

Bucky hâlâ dikkatlice beni izlerken Hayley yanıma gelip, "Bence sen körkütük sarhoş olmak istiyorsun." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Niye tek bir kadehten sarhoş olayım? Hem de körkütük," deyip alay edercesine baktım. "Delirme lütfen."

Hayley gözlerini devirip bana istediğimi verdikten sonra diğer müşterilerle ilgilenmeye gitti. Bu sırada tam elimi kadehe atacaktım ki Bucky'nin benden önce kapıp tek yudumda hepsini bitirmesiyle ona somurtarak baktım.

"İzin aldın mı, sayın hayvan?"

Sorduğum soruya birazcık bile takılmayıp, "Kardeşini düşünüyorsun değil mi?" diye sorunca bakışlarımı ondan çekip düz bir şekilde diğer insanlara baktım.

"Düşünecek bir kardeşim yok, Barnes."

"Kendini kandırmaya devam et."

"Böyle düşünmene sebep olan ne?" diye sordum. Beni tanıyormuş gibi davranması sinirimi bozuyordu çünkü daha tanışalı o kadar az zaman olmuştu ki yaşımı bile bilmediğine emindim.

"Onu kardeşin olarak görmeseydin dün akşam karşılaştığın durum zoruna gitmezdi, birazcık bile."

Tamam beni tanımasına gerek yokmuş böyle bir tespitte bulunmak için, abartmışım.

"Dün onun yaptığını kabullenmiştim ama düşündükçe aksi ihtimali daha ağır basıyor." dedim sıkıntıyla derince bir nefes verirken. "Sadece, bir şeyler yerine tam oturmuyor."

Düşünceli gözlerini gözlerime dikerken, "Sana güveniyorum ama katilin o olması ihtimalini de kafamdan atamıyorum." dedi. "Sonuçta inkâr etmedi."

"Onu tanımıyorsun Bukcy," dedim ısrarla. "Sırf birazcık canımı yakmak için ona ait olmayan hamleleri sahiplenir. Yapmadığı şey de değil nihayetinde."

"Doğru, onu tamımıyorum." dedi dudaklarını birbirine bastırırken. "Bu işimi daha da zorlaştırıyor."

İstemsizce gülerken buldum kendimi. O anda daha yumuşak bakan gözlerinden kaçarak, "Sen iyice benimsedin bu beraber çalışma işini."

"Yine de istemezdim." dedi sonurtarak. "Sen kurallara uyan birisi miydin?" diye sorduğunda neredeyse kahkaha atacaktım.

"Bizim için sorun teşkil eden bir kural yok aslında." dediğimde gözlerini kısarak bana baktı.

"Nasıl yani?"

Cevap vereceğim esnada telefonumun titremesiyle bunu iki saniye sonrasına erteledim. Telefonun ekran kilidini açıp gelen mesaja baktığımda ise iki saniyeden çok, çok daha uzun bir süre sonrasına ertelemek zorunda kalmıştım.

"Yeni kurbanın yaşamasını istiyorsan sizin mekânın arkasındaki inşaat alanına gel."

Kafamı kaldırıp Bucky'ye baktığımda bana kaşlarını çatarak neler olduğunu sorarcasına baktı. Sonrasında ise anlamış olmalı ki uyaran bir ses tonuyla, "Tatum, hayır." dediğinde yasaklı ismi söylediği için ona kızmaya bile vaktim yoktu.

Bu yüzden bir anda koşarak bardan çıktım ve arkamdan koşmasını umursamadan motoruma atlayıp söylenen yere gittim. O da arkamdan arabayla geliyordu ve bu hızla kaza yapmamız kaçınılmazdı. Yine de kazasız belasız varmak istediğimiz yere varmıştık.

Tabii ben ara sokakları kullanarak kestirmeden gidip ondan daha önce yetişmiştim. Bu kasabanın her bir karışını çocukluğumdan beri ezbere bilmem de, buraya ayak basalı bir ya da iki hafta kadar olan birisine göre daha avantajlı bir durumdu.

Kalbim adrenalinden hızlı hızlı atarken daha yapım aşamasında fakat gece yarısı olduğu için ertesi gün devam edilmek üzere bırakılıp, etrafında kimse olmayan binaya giriş yaptım.

Merdivenlerden çıkacağım esnada tekrar telefonum titreyince son adımımı attığım basamakta durup telefonumu çıkardım ve tekrar aynı gizli numaradan mesaj geldiğini gördüm.

"İkinci kata çık."

Telefonumu tekrar cebime koyduktan sonra Bucky'nin de binaya giriş yaptığını gördüm ve o beni takip ederken bekleme zahmetine girmeyip koşarak merdivenleri çıkmaya başladım.

"Tatum, dur!"

Neden durmamı istiyordu ki?

Sonunda ikinci kata ulaşıp etrafı açık olan boş alana ilerlediğimde gördüğüm şeyle yerimde çivilendim. O yapmıştı, burada cansız bir bedenin yanı başında eli bıçaklı bir şekilde oturuşu her şeyi kanıtlıyordu.

"Tatum."

Bucky bana seslenip yanıma geldiğinde o da kafasını kaldırmış beni görmüştü. Beni görünce değişen bakışlarıyla bir anlığına kardeşimi gördüm gözlerinde, o aynı beni üzmek istemeyen ürkek bakışları.

Ama sonra beni üzmek için yaptığı onca şey aklıma gelince bana doğru yaklaşırken ağzını açıp da bir şeyler söylemesine fırsat vermedim.

"Sakın yaklaşma bana," dedim hayâl kırıklığıyla. "Bir umudum vardı, sırf canımı yakmak için yalan söylediğine dair."

Kaşlarını çatarak bana bakarken, "Nerede Melanie?" diye sordum çünkü karşımda duran bu beden küçük kardeşimin ruhunu taşımıyordu. "Sırf benden nefret etse bile bir karıncayı incitemeyecek kadar hassas bir kalbi olan küçük kız nerede?"

Sinirden gözleri dolarken alayla güldü. "Bunu sen mi söylüyorsun?" diye sordu sonra da yanımda sessiz bir şekilde her şeye tanık olan adama baktı. "Belki o seni tanımıyor ama ben tanıyorum. Karanlık zihninin her santimini biliyorum."

"Sen, ben değildin." dedim sadece. Kendimi aklamak gibi bir niyetim yoktu, zaten nasıl bir pislik olduğumu biliyordum. Ama o masumdu, merhametliydi. O benim sahip olamadığım her şeydi.

Şu an baktığım kişi ise melanie değildi asla. O böyle bana nefretle bakmazdı.

"Tek sorun bu değil miydi zaten?" diye sordu kaşlarını mümkünmüş gibi daha fazla çatarak. "Senin gibi değildim, bu yüzden benim için gelmedin."

Bakışlarım duygusuz ve ruhsuzlaşırken, "Senin için gelmedim çünkü orada kardeşim yerine tanımadığım bir yabancı bulacağımı biliyordum. " dedim ama yalandı. Gitmememin sebebi bu değildi ve o bu yaptıklarıyla bunu bilme hakkını kaybetmişti.

Bir anda gözlerindeki yakıcı öfke parladı ve bana doğru bir adım atıp, "Öyleyse sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaksın." diyerek işaret parmağını bana doğru kaldırdığı an, Bucky parmağını tutup indirdi.

Başını iki yana sallarken, "Bucky." diyerek bakışlarımla uyardım onu.

Melanie histerik bir kahkaha attıktan sonra elindeki bıçağı cesedin üzerine atıp binayı terk etti.

O gittiği an ben ayakta zor dururken Bucky yerdeki bedene doğru koşup hâlâ yaşama şansı var mı diye nabzını kontrol etti ama boşunaydı, o beden artık bir ruha ev sahipliği yapmıyordu.

"Artık uğraşmayacağım," dedim kafamı iki yana sallayarak. Benden bu kadardı. "Elinden geleni ardına koymasın."

Onaylamaz bir şekilde bana bakarken bedenin yanından kandan asıl rengi görünmeyen bir bez kaldırıp bana doğru attı. "Rahatlayabilirsin, kardeşin katil değil."

"Bu ne demek oluyor?" dedim ayapımın dibindeki kanlı beze bakarken. Düşünme yetimi tamamen kaybetmiş gibiydim.

"Kan kaybını önlemeye çalışmış," dediğinde solan umutlarım yeniden yaşarmaya başlamıştı. Kardeşimi kaybetmemiş olabilirdim.

"Birisi seni tongaya düşürmeye çalışıyor."












Olaylar karıştı bayağı


Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]Where stories live. Discover now