2.8

160 19 7
                                    

"Bay Barnes'ın gelip gelmeyeceğini sormadınız?"

İfadesiz bir şekilde ona bakarken, "Nerede olduğunu umursamamam gerekiyor." dedim. Deli gibi merak etsem de umursamamalıydım.

"Neden?"

"Çünkü, neden umursamam gereksin?"

"Dilinizin başka, kalbinizin başka söylediğini biliyorum, bayan Presscott." dediğinde alayla güldüm.

"Kalbim hakkında ne bilebilirsiniz ki?"

"Aslında," diye smze başlayıp ellerini masanın üzerinde kavuşturdupubda uzun bir konuşmanın geleceğini biliyordum. "Nasıl yaptığınızı bilmediğim ve çok imrendiğim bir konu var."

"Nedir o?" diye sordum alayla. İmrenilecek hiçbir özelliğe sahip değildim.

"Bir insanın yalan söylediğini nasıl anlarsınız?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. Neden direkt cevabı söylemiyordu ki?

"Çoğu kişinin aksine, ilk gözlere bakarım ve anlarım."

"Neden?"

"Çünkü gözler kalbin aynasıdır ve hiçbir yalan işlemez."

"Sizde bunun geçerli olmadığını farketmiş miydiniz?"

Kafamı onaylar biçimde salladım. Yaşayan bir ruha sahip değildim ve böylelikle gözlerle bir bağlantım kalmıyordu. Bu sebeple o an ne yansıtmak istersem onu yansıtabilme yetisine sahiptim.

"Peki gözlerinizin ne zaman dürüst olduğunu biliyor muydunuz?" diye sorduğunda anlamamışçasına baktım ona. Hiçbir zaman?

"Bay Barnes'a baktığınız zaman." dediğinde öylece bakakalmıştım ona. "Gözleriniz onu gördüğü an yalan söylemeyi bırakıyor."

"Bu hiçbir şeyi ıspatlamaz?"

"Yasaklı ismi söyleyince kafası gövdesinde durmaya devam eden tek kişinin bay Barnes olmasını nasıl açıklıyorsunuz?" diye sorduğunda bunu şu ana kadar farketmemiştim bile.

Ne diyeceğimi bilemezken bakışlarımı kaçırmıştım. "Susmanız hislerinizi doğruluyor."

"Yapamam," dedim. Özellikle de Leon durumunu öğrenmişken, gözlerinin içine baka baka canını acıtamazdım onun.

"Neden yapamazsınız?"

"Bilmediğiniz konular var."

"Evet, tek bildiğim bu yaralı kadının iyileşmek için kendine izin vermesi gerektiği." dediğinde kafamı iki yana salladım. Bunu bana yapmamalıydı. "Mutlu olmayı herkesten çok hakediyorsunuz, bayan."

Cevap vermediğimi görünce iç çekmişti. "Yarınınız bile meçhulken, ona hislerinizi söylemeden ölmek canınızı acıtmaz mı? Keşke dedirtmez mi?"

"Asıl yarınımın meçhul olması gerçeği yüzünden umut vermemem gerekmez mi?"

"Her gününüzü son gününüzmüş gibi, dolu dolu yaşamanız gerek. Yirmi yedi yaşındaki bir kadının bazı şeyleri henüz yaşayamadan gidecek olma fikri beni bile üzüyor, korkutuyor. Ya sizi?"

"Leon'un bana olan hislerinden haberdar mıydınız?" diye sordum. Bazı şeyleri tam olarak anlaması gerekiyordu.

Bir şey söylemeden bana baktığında ise cevabımı almıştım. "Bunu ona yapamam, bay Salvatore."

"Bunu bildiğimiz için elimizden geldiğince anlamamanızı sağlamaya çalıştık." dediğinde kaşlarımı çatmıştım. Neden sadece beni düşünüyorlardı? Onun duygularının hiç mi önemi yoktu!

"Bayan Presscott, bay Connor sizinle bir gelecek kurmayı hiç düşünmedi. Sizin mutluluğunuz, onun mutluluğu."

"Yapamam." dedim tekrar. "Benden onun canını yakmamı istemeyin."

"Öyleyse siz de benden canınızı yakmanıza seyirci kalmamı istemeyin. Bay Barnes'ı ne kadar sevdiğinizi görebiliyorum. "

"Atlatırım." dedim kolaymış gibi. Ama ben zaten aşkın varlığına hiç inanmamıştım, atlatırdım.

"Şöyle düşünün; kollarınızda son nefeslerini tükkettiğini," demişti ki anında çatılan kaşlarımla, "Bakın saniyesinde rahatsız oldunuz." demişti.

"Öyle bir örnek verdiniz ki, kim rahatsız olmaz?" diyerek tersçe konuştum. Bu düşünceyi sevmemiştim, ona zarar gelmesi fikrinden nefret etmiştim.

"Cidden onunla bazı şeyleri yaşayamadan ölürseniz keşke demez misiniz? Çok hareketli bir hayatınız var ve peşinizde bir seri katil olduğunu da hesaba katarsak..."

"Derim." dedim birden. "En büyük keşkem olur hem de. Ama böyle bir şeyin yaşanacağını sanmam."

Telefonuma gelen bildirimle bana uzatınca elinden alıp ekrana bakmıştım. Bucky'den mesaj gelince istemsizce heyecanlanırken hızlıca okudum.

Seansın bittiyse seni bekliyorum.

Terapistime kısa bir bakış attıktan sonra, "nereden esti?" diye yazıp gönderdim.

Seni görmek istedim sadece.

Bir şey yazmadan telefonu cebime koydum ve, "İzninizle" diyip çıktım.

Kapının önünde Bucky ile karşılaşmamla yaslandığı duvardan uzaklaşıp önümde durmuştu.

Bir süre öylece durup beni izledilten sonra alnımdaki yara bandına uzanıp hafifçe kaldırdı. "Geçmiş mi?" diye alayla sordum. "Hâlâ biraz duruyor." cevabını aldığımda ise çoktan umursamadan bandı çıkarıp atmıştım bile.

"Yaralarımı çirkin bulmuyorum."

Cebinden bir yara bandı çıkarıp hayret etmemi sağlarken hiç etkilenmemişçesine, "Bu yüzde herhanhi bir şeyin çirkin durması imkânsız zaten derken yara bandını yapıştırmıştı aynı yere.

"Sadece gördüğüm zaman bunu yapabilecek kadar sana yaklaşmış olduğu gerçeğini hatırlıyorum." dedikten sonra alnıma bir öpücük koymuştu. "Bunu hatırlamak istemiyorum, Tatum."

Alnını alnıma yasladığında yakımlığı başımı döndürürken, bunu sürdürmemeliydim. Bu yüzden zorlansam da, "Olamayız," dedim, alınlarımız hâlâ birbirine yaslıyken gözlerimi yummuştum. Tekrar dolmalarını istemiyordum.

"Hayır şu an bir şey demeni istemiyorum, çünkü sebebini biliyorum." diyip dudaklarını dudaklarıma yasladığında karşılık verirken bulmuştum kendimi.

Dayanamıyordum ona. Direnmem gerekiyordu ama yapamıyordum. Değiştiriyordu beni, bambaşka birisi yapıyordu. Onunlayken kendimi tanıyamıyordum ve bana hissettirdikleri o kadar eşsizdi ki. Daha önce bu kadar güzel hissetmemiştim. Daha önce bu kadar sevildiğimi hissetmemiştim.

Dudaklarımız ayrılıp alınlarımız birleştiğinde, "Seni sonsuza kadar beklerim," demesiyle gözlerimi yumdum. "Cevabın farklı olana kadar bu konu hakkında konuşmanı istemiyorum. En azından beni sevdiğin sürece."

"Bucky,"

Alınlarımızı ayırıp, "Şimdi de hislerini inkâr mı edeceksin?" dediğinde kafamı iki yana salladım. "Etmeyeceğim."

Öylesine güçlüydü ki üzerimdeki etkisi; beş dakika önce aşka inanmadığımı düşünürken beş dakika sonrası onun kollarında ölmek istememi sağlıyordu.

O kadar çok yoğundu ki hislerim, onun kollarında son nefesimi vermek bile cezbediciydi.














Ay bu son cümle öküz misali oturdu içime...


Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]Where stories live. Discover now