1.5

230 24 25
                                    

"Bir önemi yok, o kişi her kimse bulamayız." dedim sıkıntıyla. Boşa çaba harcıyormuşuz gibi geliyordu. Bu yolun sonu görünmüyordu.

"Melanie?" dediğinde kaşlarımı çatarak Sam'a baktım.

"O yapmaz."

Marcus'un hızlıca itiraz etmesiyle gözlerimi kısarak ona baktığımda bakışlarını kaçırdı. "Sadece, daha farklı bir eğlenme şekli var."

İçten içe bu hâline gülerken, "Katılıyorum." dedim. "Ayrıca onu zan altında bırakmayı kesin."

"Kimi koruduğuna dikkat et." diyen Leon ile sabrım taşarken ona sertçe baktım.

"Bana böyle davranmanı sevmiyorum."

"Ace'in değişmesini izlemeyi sevmiyorum." dediğinde hayâl kırıklığına uğramıştım. Ace'in gerçek ben olmadığımı, yalnızca etrafıma ördüğüm bir koruma duvarı olduğunu biliyordu.

"O hâlde Tatum'ı ne kadar özlediğini anlattığın her seferde bana yalan söylemişsin."

Sorun neydi anlayamıyordum, saçma kuralları çiğneyecek bir şey yapmamıştım bile. Fazla abartıyordu.

Bir şey söylemesini beklemeden sinirle kalktım ve önce odayı sonra da evi terk ettim. Beni bırakmayacağını biliyordum ama bu tavırları hoşuma gitmiyordu. Ya o gereksiz fazla tepki gösteriyordu ya da benim göremediğim bir ağırlığı vardı düştüğüm durumun.

Tam evden çıkmıştım ki kolumdan tutulup çekilmemle kafamı Bucky'nin göğsüne çarptım. "Sana şunu yapma dedim bin kere." dedim sinirle. Bu hareketten nefret ediyordum.

"Sakin ol." diyip kolumu bıraktığında derin bir nefes aldım sakinleşmek adına.

"Bana aşık mısın?" diye aniden sorduğumda öylece kalakalmıştı.

"Ne?"

Muhtemelen beklemediği için donup kalan Bucky'ye hızlıca, "Değilsin." dedim. "Ben de değilim, öyleyse kurallara aykırı bir durum yok."

Bir süre durgunlaştıktan sonra nihayet, "Nereye gidiyorsun?" diyerek sessizliği bozunca, "Bir süre kimsenin nerede olduğumu bilmeyeceği bir yere." dedim. "Yani birkaç saatlik falan."

"Nereye yani?"

"Söylersem kimse bilmemiş olmaz."

Birden eğilerek kollarını bacaklarımdan geçirip beni omzuna attığında sırtına ardı ardına yumruklarımı geçirdim. "Ne yapıyorsun, Sığır!"

"Süper asker olduğumu biliyorsun, değil mi?"

"Ne olmuş yani?" diye sordum yumruklarıma ara vermeden.

"Canım acımıyor."

"Bucky indir beni yere yoksa-"

"Kafamı gövdemden ayırırsın, biliyorum."

Ben söylenmeye devam ederken Bucky umursamadan yürümeye devam etmiş ve arabasının kapısını açıp binmemi sağlamıştı. Zorla...

Uzaklaştığı an arabadan çıkacaktım ki sürücü koltuğuna oturup kapıları kilitlediği zaman başarısız olmuştum.

Sırıtıp arabayı çalıştırdığı zaman, "Bu yaptığına düpedüz adam kaçırmak denir, biliyorsun değil mi?" diye konuştum.

"Neyseki şikayetçi olmayacaksın."

"Nereden biliyorsun?"

"İçime doğdu."

Alay ediyordu benimle, başka bir açıklaması olamazdı. Bana kısa bir bakış atıp, "Ee," diye söze girdi. "Yolu tarif etmeyecek misin?"

"Nereye götüreceğini kaçırdığın kişiye mi soruyorsun?" diye sordum hayretle.

"Peşinde bir seri katil varken nerede olduğunu bilmem, bilmememden iyidir."

"Ne kazandıracak ki bu sana?" diye sordum bıkmış bir ses tonuyla. "Neden yaşamam senin için bu kadar önemli?"

Aslında ciddi sormuyordum ama bir yanım vereceği cevabı ölümüne merak ediyordu.

"Ölmeni istemem." dediğinde histerik bir şekilde güldüm. Çok açıklayıcıydı doğrusu, hatta mariana çukurunun dibini görmüş gibi hissediyordum.

"Neden istemezsin?"

"Çünkü bu bir oyun," dedi kestirip atarak. Oyun dediği şey bir seri cinayet davasıydı. "Sen ölürsen oyun biter, ben kaybederim ve ben kaybetmekten nefret ederim."

"Vay be," dedim. "Savaş ganimeti olduğumu bilmiyordum."

"Savaş ganimeti..." diye tekrarladı. "Çok güzel betimledin."

Yine dalga geçiyordu. Hata bendeydi, onu ciddiye aldığım sürece benimle alay etmekten vazgeçmeyecekti.

Kafamı cama yasladığım anda aynadan gördüğüm arabalarla hızla Barnes'a döndüm. "Hızlan."

"Ne?"

"Hızlan, tekip ediliyoruz."

Arkasına baktıktan sonra gaza bastı ve farkettiğimizi anlamışlardı. Ama kaçışı yoktu, farketmemiş gibi aynı hızda devam etsek olay plana göre ilerleyecek ve bizi avlayacaklardı, o yüzden farkettiğimizi anlamaları pek de bir önem teşkil etmiyordu.

"Bizi fark ettiler," diyip silahımı çıkardım. "Camları aç."

Bana kısa bir bakış atıp, "Ne yapacağını biliyorum." dedi. "Hayatta olmaz."

"İyi," dedikten sonra dirseğimle cama bütün kuvvetimle vurup kırılmasını sağladım.

Bucky sinir krizi geçirirken kalan camları da kırıp belden yukarımı camdan dışarı çıkardım. Şimdi kurbanlık koyun gibi açık hedeftim.

En öndeki arabanın lastiklerine ateş ettim ve bir anda kontrolden çıkmasıyla diğerlerine çarpmış, bana gerek kalmadan durdurmuştu.

Tam bana nişan alan adamlardan birisi tetiği çekecekken belimden çekilmemle koltuğa yapıştım. "Arabamı tuzla buz ettiğine inanamıyorum!"

Birkaç saniye artık yerinde olmayan cama baktıktan sonra, "Hasarı karşılarım." dedim.

Onlar da arabanın lastiklerine ateş etmeyi akıl etmiş olmalılar ki Bucky frene basmak zorunda kalmıştı ölmeyelim diye. Hızla arabadan çıkıp koşmaya başladık.

Kolumdan tutarak hızına yetişmemi sağlamaya çalışan adamla birden yere kapaklanınca, "Sikeyim seni!" diye acıyla bağırdım.

Bucky sinirle nefes verip bir anda beni kucağına almış ve son süratle koşmaya başlamıştı. Düşmemek için boynuna sarıldıktan bir süre sonra, "Tanrım, beni boğuyorsun." diye zorlukla konuşunca panikle kollarımı gevşetip özür diledim.

Ara sokaklardan birine girdiğimizde soluklanmak için durdu ve muhtemelen hâlâ kucağında olduğumu unutarak yere oturup sırtını duvara dayadı.

Derin nefesler alıp kafasını da duvara yaslayınca ben de adrenalinden göğüs kafesimi parçalayacakmış gibi atan kalbimi sakinleştirmek adına kafamı Bucky'nin göğsüne yasladım. Onunki de çok hızlı atıyordu.

Gülerek, "Kalbin maraton koşmuşçasına atıyor." diye dalga geçtiğimde, "Neden acaba?" diye homurdandı.

Bu hâline kahkaha attığımdaysa bakışlarının gülüşüme takıldığını görünce istemsizce gülmeyi bırakıp daha fazla hızlı atan kalbime neler olduğunu anlamaya çalıştım.

Korktuğum olmasındı...













Korktuğun oldu cnm...




Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin