2.6

165 20 4
                                    

"Onun hakkında bilgi vermeni istiyorum, Ace. Ayırt edici olabilecek herhangi bir özellik. Tahmini boyu, kilosu, göz rengi ya da dövme gibi."

Derin bir nefes verirken, "Emin değilim." dedim Sam'e. Bu yüzünün düşmesini sağlamıştı. "Ama sanırım 1.78 boylarında ve giydiği kıyafetlerden  anlayamasam da iri bir vücudu vardı galiba." kaşlarımı çatarak gözlerini hatırlamaya çalıştım. Görmüştüm ama aldığım darbeden dolayı bazı şeyleri hatırlamak zorlaşıyordu. "Koyu kahverengi gözlere sahip." dedim sonunda hatırlayarak.

"Pekala, bu bize neyi sağlar? Söylediklerinin neredeyse hiçbiri bir anlam ifade etmiyor." diyen Trevor'a kaşlarımı çattım.

"Bana bakma, sordu ve anlattım."

"Başka bir şey olmadığından emin misin?" diye sordu Skull, üzerime gelmek istemiyor gibi görünüyordu.

Aklıma gelen şeyle gözlerimi kıstım. "Bana, Dea Tacita dedi ama ne anlama geldiğini bilmiyorum."

Ayrıca bu da bir işe yaramazdı.

Sam kaşları havalanırken, "Dea Tacita, roma mitolojisinde ölüm tanrıçası demek." dediğinde pek de şaşırtıcı gelmemişti bana.

"Öldürdüğün insanların bir yakını olabilir mi?" diye soran Bucky ile kafamı iki yana salladım. Mantıklı gelmiyordu bu söylediği, uyuşmayan şeyler vardı.

"Öyle olsa neden nefret etmesi gerekirken takıntılı olsun?"

"Nefret etmediğini nereden biliyorsun?"

"O gözlerde nefretten çok boş hayaller vardı." dedim. Kesinlikle nefrete dair bir şey görmemiştim. Bucky ve çeteden bahsetmediği sürece...

Rahatsız olmuş gibi boğazını temizleyen Bucky, "Güvenliğin konusuna gelirsek," diye söze girince kafamı iki yana salladım.

"Bir daha gelmeyeceğini düşünüyorum. Riske atamaz."

"Neden?"

"Çünkü benden korkuyor."

Öfkelendiğim zaman yapabileceklerimden korkuyordu, çünkü Chaos'u tanıyordu.

"Seni elde edebilmek için öldürdüğü kadınlarla gözünü korkutmaya çalışıyor."

Skull, "Bu delilik," diye söze atlayınca hepimiz ona dönmüştük. "Chaos'u bununla korkutamaz, aksine daha fazla kırşkırtır. Eğer onu tanıyorsa, Chaos'un kontrol altına alınamayacağını bilmeli."

"Tabii cinayetleri işleyen oysa." diyerek kafamızı iyice allak bullak eden RJ ile kaşlarım havalandı. "Ne demek istiyorsun?"

"Hiç." deyip geçiştirmeye çalıştığında, "Hayır." diye itiraz ettim. "Aklında ne var?"

Baş parmağıyla dudağını sildikten sonra, "zamanı değil." dedi. Ne zaman işler onun için karmaşıklaşsa ve kafasında ihtimalleri karşılaştırsa bmyle yapardı, baş parmağıyla dudağına dokunurdu. Garip birisiydi belki de, fakat hep zekice düşünceler garip hareketlerin arkasına saklanırdı.

Bir anda Skull ve Sam'in cebi titreyince telefonlarını çıkarıp baktılar. Sonra da aynı anda dönüp, "Bir ceset daha bulunmuş." dediler.

Her bir ceset haberiyle daha çok çıldırıyor, içimdeki yakıcı öfkeyi bulunduğu yerde tutmakta zorlanıyordum.

***

Dirseğimi masaya, yanağımı da avuç içime yaslarken yanıma sandalye çeken kişiyle ona döndüm. Yüzünde buruk bir tebessümle bana bakan Leon, "Evden ilk kaçtığın günü hatırlıyorum." dedi. Onun gibi gülümsedim. Bu anılar hüzünden başka bir şey getirmiyordu bana.

Bütün anılarım nemli, ıslaktı. Bir aileye, lorda of chaosa sahip olduğum zamankiler bile böyleydi. Gözlerimden akmayan yaşlar içeri süzülüp ruhumu yakıyordu.

"Saat üç sularıydı," diye devam ettiğinde onu durdurmadım. "Tam bir baş belasıydın. RJ senin ona benzediğini ve sana zarar gelmesini istemediğini söylediği için yalnız bırakmamıştım o gün seni." dediğinde asıl gerçekleri biliyordum. "Deli miyim ben, neden sıcacık yatağımdan çıkıp gecenin karanlığında seninle yalnız kalayım?"

Güldüm, güldü. "Karanlığı her zamam sevdin." dediğinde, zihnime kendimden kaçmak için karanlığa sığındığım geldi. Karanlıktan korkmuyordum, sessizlik olmadığı sürece. Bu yüzden kulaklıklarımı her zaman yanımda taşır ve kendi düşüncelerimi bile duymamak için sesi sona verirdim. Belki de koyu rock/metal sevdam böyle başlamıştı.

"RJ'in senden yanımda kalmanı istemediğini biliyorum Leon." dedim ona bakmadan.

"Öyleyse nedenini de biliyorsun?"

Biraz düşündükten sonra, "Mia ile olan benzerliğimden dolayı." dedim. Mia onun ölen küçük kız kardeşiydi. Daha reşit bile olamadan yakalandığı bir kanser sonucu hayatını kaybetmişti ve Leon o gittiğinden beri hiç kendi olamamıştı.

"Gözleriniz dışında bir benzerliğiniz yok, Ace." dedi kafasını iki yana sallayarak. "Sen benzersizsin."

Aslında değildim, benim gibi doğan bir sürü insan vardı ve belki de yarısı şu an ya hapiste ya da idam cezası aldığı için mezardaydı.

"Ama haklısın. Gözlerine baktığımda Mia'yı gördüm ve bir daha gözlerimi üzerinden ayıramadım."

Doğru tahmin etmemi zaferiyle gülümsediğim sırada sağ tarafımda hareketlilik olunca, ondan önce gelen kokusundan dolayı gülümsemiştim.

Ona dönüp, "Yalnız kalmak istiyordum." diye dalga geçtim.

Rahatsız olduğu açıkça anlaşılırken, "Yalnız değilsin." diye terslediğinde, ciddiye alacağını bilmiyordum.

Hayley gülümseyerek yanımıza geldiğinde, "Selam Bucky." dedi ve aynı şekilde karşılık aldıktan sonra bize döndü. "Ryne nerede?"

İmayla gülümserken, "RJ demek istiyorsun." dedim.

"RJ demek istiyor," diye bana katılan Leon ile Hayley'nin kaşları çatılmıştı.

"RJ demek istiyorum."

Sonra yana baktığında rahatsız olmuş gibi bir ifade yer edinmişti suratında. "Neyin var?" diye sorunca parmağıyla elinde bir kadeh tutan ve bize doğru gelen adamı gösterdi.

Yine mi bu adam?





Chaos And The White Wolf ~Bucky Barnes [Tamamlandı]Where stories live. Discover now