39.BÖLÜM : BOŞLUKTAKİ KALP

1.9K 148 31
                                    

🌺

İçimde derin bıçak izleri oluşmuştu. O bir bıçak yemişti. Fakat ben onuna beraber yüzlerce bıçak yemiş gibiydim. Acı anlatılmaz, o görüntü asla unutulmazdı. Hiç anlamadığım hisleri onunla o anın içinde anladım. Canını acıtmışlardı, onu kanatmışlardı. 

İçimin en derinliklerinden hissettiğim acı bütün bedenime etki ediyordu. Hastalığımı da tetikliyordu. Fakat şu an o bile hislerime engel değildi. Bedenimdeki, hastalığımın acısına bile odaklanamıyordum. Tek dileğim, tek gördüğüm oydu.

Yüreğim onun korkusuyla deli gibi çarparken bu görüntü git gide acı verdi. Anın her bir saniyesinde korku, endişe beni sardı. Gözümden düşen yaşlarla bile uğraşmıyordum. Yaşlar indikçe iniyor boynuma kadar ulaşıyordu. Kirpiklerim ıslanmış, Gözlerim kızarmış, kalbim de onun gibi kanıyordu.

Eli gözümden indiğinde bilincinin yok olduğunu görmüştüm. Kendimi, doktorlara bir şey olmaz diyerek avutmaya çalışsam da bir tarafım ihtimalleri düşünüyordu. O, bir taraf beynim oluyordu. Beynim ihtimalleri düşünürken, kalbim sadece onun doğrusunu haykırıyordu.

Gözleri kapalıydı bu acı vericiydi. Can yakıcı ve yürek sızlatıcıydı. Göz kapakları zeytin gözlerini örtüyordu bu kalp yakıcıydı. Saçlarıyla aynı renkte olan uzun kirpikleri göz altına iniyordu bu çok acıtıcıydı. 

O bunu hak etmiyordu. O böyle olmayı hak etmiyordu. Bakışlarım karnına saplı olan bıçağa kaydı. Onu çıkaramazdım. Bıçakla bakışırken dudaklarımın arasından sesli bir hıçkırık koptu. "Özür dilerim...özür dilerim...özür dilerim....çok özür dilerim..." Beynimde bir sürü ses yankılanıyordu. Ruh hastasına dönmüş gibi hissediyordum.

Hıçkırdığımdan bakışlarım dikkatle bez tutmaya çalıştığım yaradan dolayı kana bulanmış bezde gezindi. "Uyan. Benim sana ihtiyacım var. Bu hikayede biri ölecekse o ben olacaktım, sen değil! Doktorsun sen..." Başımı eğmemle göz yaşlarım onun kanlı gömleğine düştü. 

Bir damla gözyaşı daha düştü, ince bir çizgi halinde yanaklarından aşağı kayarak onun acısını yere düşürdü. Bu gözyaşları, onun içindeki derin acının bir yansıması gibi görünüyordu. Ve ben, bu acıya tanık olmak, ona destek olamamak, içimdeki çaresizlikle kavruluyordum.

Elleri sakince yan yatıyordu, herhangi bir çaresizlik veya umutsuzluk belirtisi taşımıyordu. Belki de bu, onun içindeki güçlü ruhu ve dayanıklılığını temsil ediyordu. Gözleri kapalı olmasına rağmen, bu anın üstesinden gelmeye kararlı gibi görünüyordu. Onun kararlılığı ise yine bana umut oluyordu. 

O anın her saniyesi, bir sonsuzluk gibi hissettiriyordu. Kalbim, onun için atarken, ben de onun yanında durmaya kararlıydım.

Gelen sesle bakışlarım ondan ayrılmadı fakat kaşlarım derince çatıldı. Kapıyı kilitlemiş, ambulansı çağırmıştım. Fakat dışarı çıkıp kapıyı kilitlemek yerine kendimde içerdeyken kilitledim. Muhtemelen Gökden Dinçer odadan sonunda çıkmıştı. Ona karşı nefretim artık tahminimden çok daha büyüktü. Ona karşı beslediğim tek duygu nefretti. Acımasızlıktı. Artık sadece bunlardı.

Yavaşça ayağa kalktığımda arkamdan gelen sesini duydum. "Seni onun yanına göndereceğim Manolya çiçeği, hazır mısın?" Bir şey demeden ona da bakmadan mutfağa girdim. Yüzümde hiçbir ifade yoktu ama darmadağınıktım. Aldığım parlak cismi gösterip göstermeyi umursamadan mutfaktan çıkıp onu göğsünden ittiğim gibi yere düşürdüm. Öfkem, hislerim, acıların nasıl bir güce dönüştüyse koca adamı tek itişimle yere sermiştim.

Parlak cismi kaldırdığım gibi düşen göz yaşımla beraber kalbine sapladım. Gökden Dinçer'in suratında şok ifadesi oluşurken bunu umursamadan bıçağı kaldırıp üst üste tekrar saplamaya başladım. Ona zarar vermişti. Onu kanatmıştı. Hayatımda ki en önemli tek insanı incitmişti. 

SON MANOLYA KOKUSUWhere stories live. Discover now