DOĞUŞ ÇEKİCİ'NİN FİNALİ

1.9K 174 116
                                    

🌺

Beş yıl, bir ay, on gün, bir saat, beş dakika, bir saniye geçmişti gözleri kapandığından beri...

Söz yoktu. Ses yoktu. Ritim yoktu. Hiçbir şey yoktu. Çünkü o yokken bunların anlamı bile yoktu. Daha doğrusu yaşayan bir ölü için anlamı yoktu. Kalp durmuşken bir insan nasıl yaşardı? Bu bir ölünün dirilmesi gibi bir şey olabilir miydi?

Her gün daha da çürüyordu. Eriyordu. Hayat ona en büyük cezasını veriyordu. Kaderin asıl düşmanı geride bıraktığı Doğuş Çekici'ydi. Doktor Doğuş Çekici değil. Sadece Doğuş Çekici.

Bir insan için zaman durmuşken hayata devam etmek zordu. Geçen bir dakika bile bir yıl gibi gelirdi. O sürüne sürüne bunca zamanı yaşayabildi. Nasıl yaşayabildi kendisi bile bilmiyordu. Nefes almadan yaşamak gibi.

Onun bedeni toprak altındaydı fakat asıl çürüyen kendisiydi veya kendisini çürütmek isteyen. yok olmak isteyen, kalbi atmayan, nefes almayan, gözlerini açamayan, düşünemeyen. Öylece duran...

Sözler kifayetsizdi. Hiçbir söz onu anlatmazdı. Susarak izlemek bile yıpratır insanı. Düşünmek bile can acıtır. Çaresizliğin tanımını anlatır. Her gün aynı ismi duymanın, her gün ağlamanın ne demen olduğunu, nasıl bir şey olduğunu gösterir.

Sadece onun için yaşamak. Sadece onun adına yaşamak. Bu dünyada nasıl değer verilir onu göstermek. Nasıl sevilir onu göstermek. Nasıl yok olunur onu göstermek. Nasıl yalnız kalınır onu göstermek. Nasıl sabredilir, sabredilirken çürür onu göstermek.

Zirveyi, sınırı yaşamak. En beter, korkulu duyguların en sınırında olmak. En can acıtıcı olanını hissetmek. Gözdeki yaşlar tükenir, kalpteki hüzün kalbi yok etmeye başlar. Hayatı bitirir ki hayat zaten o an mahvoldu.

Kısaca çiçek soldu doktor kaybetti.

Yavaş adımlarıyla odadan çıktı. Boş bakışları evin içindeydi. Kapısı çalmaya başlayınca zeytin bakışları kapıya kaydı. Düşünmeden yavaş adımlarını bu sefer kapıya attı. Bugünü beşinci kez tekrar yaşıyordu. Canının ne kadar acıdığını hiç kimse düşünemezdi.

Kapıyı açtığında boş bakışları karşıdaki kişide dolandı. Tek katlı müstakil bir evde oturuyordu. Kadın da karşıda oturan komşusuydu. Ortalama bir aydır buraya taşınmış olan kadın gülümseyerek Doğuş'a keki uzattı. Zümrüt yeşili gözlü kumral saçlı, buğday tenli, 1.70 boylarında olan bir kadındı. En az haftada bir buraya geliyor, bir şeyler, yemekler getirip duruyordu.

O günden sonra evinden taşınmış yeni bir yere yerleşmişti. Oradaki her şey solan çiçeğini hatırlatıyordu. Orada onun kokusu vardı.

Doğuş'un boş bakışları keke indi. Sadece kekle uzun uzun bakıştı. "Kek yapmıştım da... Size de getirmek istedim." Keklerin hatırlattığı tek bir kişi vardı. Doğuş yutkunamadı bile. "İstemiyorum, teşekkürler." Kadın ısrarla tekrar uzattı. "Benim kekim meşhurdur! Alın ama! Eminim pişman olmayacaksınız."

Doğuş tekrar reddetti. "İstemiyorum hanımefendi, iyi günler." Kapıyı kapatır kapatmaz arkasını dönüp birkaç adımla ilerledi. Gözleri dolacak gibi hissediyordu. Ellerini saçlarına geçirerek derin bir nefes almaya çalıştı. "Yapma... Yapma..."

Hızlı adımlarla ilerleyip küçük banyosuna girdi. Bakışları aynadaki mahvolmuşluğun yüzüne kadar yansımış olan suratında gezindi. Sakalları uzamış, saçı darmadağınık, gözleri hafif kızarık. Üzerinde beyaz bir tişört. Belki de zamanında onun da giydiği tişörtlerinden.

Suyu açıp yavaşça yüzünü yıkamaya başladı. Soğuk su yüzüne temas ederken aklına yine o geldi. Her gün olduğu gibi her anında yine aklına o geldi. O her zaman delirtmek istercesine her anında aklına geldi. Onun bir günü değil, her günü böyleydi.

SON MANOLYA KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin