III.

645 90 41
                                    

"Anne! Sen mi aldın?"

Öfkeyle çekmecelerimi karıştırmaya devam ettim. Kumbaramı bulamıyordum. Sade, siyah bir kumbara. Çekmecemin içinde olması gerekirken yoktu. Odamı dağıtmış, yer yeri köşe bucak aramıştım. Yoktu. Daha dün yerinde olan kumbaram bu sabah yerinde değildi.

"Ben gidiyorum." Kolumdaki çantayı yere atıp odamdan koşar adımlarla çıktım ve evden çıkmaya hazırlanan annemi kolundan yakaladım. "Kumbaram yok." Sesim titriyordu. Fakat annem bunu umursamayacak kadar ilgisizdi. Omuz silkti. "Evdedir. Odana bak."

"Sabahtan beri odama bakıyorum!" Bağırmamla geriye çekildi. Gözlerimden öfke akıyor, vücudum sinirden titriyordu. Kapıyı açtı, ayakkabılarını giymeye başladı. "İşe gidiyorum tutma beni."

Neredeyse ağlayacaktım. "Senin işin yok." dedim sakin olmaya çalışırken. Omzunun üzerinden bana dönüp baktı. Sinirlenmişti. Bir işi olmadığını bile kavrayamıyordu.

Annemin işi yoktu. O çalışmıyordu. Nasıl para kazandığını ikimizde çok iyi biliyorduk ama o buna iş diyordu. Sağlıklı değildi. Sağlıklı olmayı da reddediyordu. Asla doktora gitmek istemiyor, hastanelerin önünden bile geçmiyordu. Kazandığı tüm parayı ona harcıyordu. Üzerinde ne düzgün bir kıyafeti vardı ne de dolabında yemeği. İki ay önce aldığı küflenmiş peyniri her sabah dolaptan çıkarıp önüne koyuyor, yemeden geri kalkıyordu. Ondan nefret ediyordum.

Kendisine ve bana bakamadığı için, babamla boşandıkları için ondan nefret ediyordum.

Gözümden istemsizce bir damla yaş düştü. Pes ederek yere, dizlerimin üzerine çöktüm. "Sattığın o sikik haplar senin işin değil." Ayakkabılarını giydi. Bana bakmadı bile. "Paramı aldığını biliyorum." Çantasını koluna taktı, topukluları tüm koridorda yankılanırken çekip gitti.

Kapının arkasında tek başıma kalakaldım. Beni öylece bırakıp gitti. Reddetmedi. Yaptığı şey buydu çünkü. Hep yapardı. Beni reddediyordu. Yok sayıyordu. Ondan nefret etmem için gereken her şeyi yapıyordu. O bile kendisini sevmiyordu ki, ben nasıl sevebilirdim?

Kaç dakika yerde öylece kaldım bilmiyorum. Kalkıp çantamı koluma taktığımda hava çoktan kararmıştı. Evden çıktım. Üç katlı binamızın önündeki çöp konteynerlerinin yanından geçerken kırılmış siyah taş parçalarını gördüm. Kumbaram. Oradaydı. Parçalara ayrılmış, içinden paralarım alınmış bir halde, çöpteydi. Onun aldığını biliyordum. Tüm paramı çaldığını bilerek soruyordum. Omegasının ne halde olduğunu umursamayan bir anne beta. Bu hayatı o seçiyordu.

Otobüste ve yürüyerek geçirdiğim yarım saatin sonunda babamın evine gelebilmiştim. Kendine ait tek katlı küçük bir evde yaşıyordu. Şehrin biraz dışındaydı ve etrafta pek bir şey bulunmazdı. Evde olduğunu biliyordum. Tek olmadığını da biliyordum.

Kapıyı çaldım. İlk çalışımda açılmadı. Birkaç kez daha çaldım. Duyması zaman alıyordu. Kalkıp gelmesi ise ayrı bir zaman. Bekledim, bekledim..bekledim. Kapı kızıl saçlı bir kız tarafından açıldı. Beni görünce yüzünü buruşturdu. İstemeden onu inceledim. Üzerinde kırmızı bir gecelik vardı. Saçları omuzlarından göğüslerine kadar uzanıyordu. "Bebeğim, beklediğin genç gelmiş!" İçeriye doğru bağırdı.

Babamın benim geleceğimden haberi mi vardı? Oysaki hiçbir şey konuşmamıştık.

Kadın bana döndü. "Kaç yaşındasın ki sen?"

"On yedi."

Dudaklarını büzdü. "Çok küçüksün." Eliyle yaklaşmamı söyledi. Birkaç adım ileriye gittim. Kapıyı sonuna kadar açıp bana doğru geldi ve üzerimi kokladı. "Tam bir omega." dedi memnun olmuş bir şekilde. "Seninle bedava bile sevişebilirim. Şu tene bak!" Parmaklarının tersiyle yanağımı okşadı. "Bembeyazsındır sen şimdi."

O an ben kaskatı kesilmiş kadının yaptıklarını izlerken arkadan babam geldi. "İçeri geç." diye emir verdi kadına. Kadın bana bakarak içeri geçerken yutkunamadım. Babamın takıldığı kadınlar her geçen gün değişiyordu ve tanrım...kadın beni de onlardan biri sanmıştı!

"Neden geldin?"

Ağzında sigarası elinde tuttuğu paraları sayarken bilmiyormuş gibi neden geldiğimi soruyordu. "A-annem gönderdi."

"Orospu karı!"

Paraları saydı. Bana baktı, "Git bir alfa bul da çekil yolumdan. Sana para veremem sürekli." Avucunda katladığı paraları suratıma fırlattı. İğrenerek bakıyordu bana. "Annene de şöyle altına yattığı adamlardan aldığı parayı çar çur edeceğine sana yedirsin."

Paralar etrafa saçıldı, yere düştü. Babam bana iğrenerek baktı, suratıma kapıyı kapattı. Gözlerim doldu. Kalbim kırıldı. Attığı her bir parayı yerden toplarken karnıma giren ani bir ağrıyla çöktüğüm yerde kaldım. Kızışma dönemime bir haftadan daha az bir süre kalmıştı. Acı kasıklarımda dalgalandı, bacaklarım titredi. Hareket dahi edemezken, kapısının önünde elimde paralarla dakikalarca kaldım.

İlaçlarımı alamazsam daha fazlasını yaşardım. Öldürecek bir acı, beni başkalarına muhtaç bırakan bir doğallık. Yavaşça ayaklandım. Paraları sayarak çantama koydum. Elim sıkıca çantamı tutarken bulanık gözlerimle otobüs durağına kadar ilerledim.

Verdiği para yetmiyordu bile. Otobüs durağında yanıma yaklaşmaya çalışan alfaları fark etmem beni daha kötü hissettirdi. Birisine ihtiyacım vardı. Belki de kendime ihtiyacım vardı. Ama beni kurtaracak bir şeye ihtiyacım vardı.

Kasıklarımdaki ağrı eve doğru yürürken kendisini iyice belli etti. Acıdan dolayı hareket bile etmek istemiyordum. Bir an önce eve gitmeliydim. İlaçlarımı almaya bile gidecek halim yoktu. Çöp konteynerlerinin yanından geçerken kafamı kaldırıp karşıya baktım.

Evin önündeydi. Arabasını çekmiş, kalçasını arabaya yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmişti. Keskin gözleri bendeydi. Üzerindeki siyah takım bir anlığına beni korkutsa bile kim olduğu açıkça ortadaydı.

Soobin, evimin önünde beni bekliyordu.

-

merhaba.

ben valjie.

hemen smut gelecek mi sanıyorsunuz 🤭 bakalım kim valjie'iyi iyi tanıyorrr 😋😋

diğer bölümü de yazdım sayılır. geceye doğru onu da paylaşırımmm 😙😙

kendinize iyi bakinnn^^

benim gençliğim- yeonbin (omegaverse)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin