XXIV

500 81 20
                                    

Kapıdan çıktığım gibi onu gördüm. Arabasına yaslanmış beni bekliyordu. Alfa Soobin benim peşimi asla bırakmıyordu. Ne dediyse o olmalıydı. Onun dediğini yapmazsam bir şekilde yaptırırdı.

Yavaş adımlarımla ona doğru yürürken parmaklarının arasındaki sigarayı son kez dudaklarına götürdü, dumanı içine çekti ve dışarıya üfledi. Sonra da izmariti yere atıp ayağıyla ezdi.

"Yeonjun," Beni yakaladı. Önünden geçip gidecekken beni tuttu ve kendisine çekti. "Birlikte gidelim. Lütfen."

Kafamı aşağı eğdim. Kendimle çelişiyordum. Gördüklerimden sonra ona güvenemeyeceğimi biliyordum ama yapacağı açıklamayı da duymak istiyordum. Beni ikna etmesini istiyordum.

"Otobüse bineceğim." Kolumu çekip öne doğru bir adım attığım an yine önümü kesti.

"Benimle geleceksin."

"Seninle gelmek istemiyorum Soobin. Bırak beni."

İkimizde gittikçe geriliyorduk. Elini bileğime indirdi, elimi tutmadı. "Sadece okula götüreceğim. Yanımda olduğunu bilsem yeter. Güvende olduğunu görmem lazım."

Alayla sırıttım. "Güvende mi? Senin yanında mı?"

Sıkıntıyla ofladı. "Biliyorum," dedi sinirlenmemek için kendisini tutarken. Hepsini yüzünden anlayabiliyordum. "Lütfen. Yaşadığımız her şey için bin arabaya. Hepsi yok sayılamayacak kadar değerliler. Sadece benimle gel." Bileğimdeki eli gevşedi. Ön kapıyı benim için açmaya giderken gözlerimle onu takip ettim. Soobin resmen arabasına binmem için bana yalvarıyordu. O bir alfaydı. Beş alfadan birisi.

İstediği gibi yaptım. Arabasına bindim. Ve hiçbir şey konuşmadık. Okula kadar sessiz sedasız gittik. Telefonuna bile bakmadı. Arada dönüp bana bakıyordu ama ben ona asla bakmıyordum.

Okula geldiğimizde ona hiçbir şey demeden arabadan indim. O'da arabasını park etmek için otoparka gitti. Arkama bile bakmadan sınıfa çıkıp kendi sırama oturdum.

-

"Hiçbir şey konuşmadık. Tüm gün sessizdik. Karşılaşmadık bile çünkü sınıftan hiç çıkmadı. Peşime de takılmadı. Sadece arabasıyla okula bıraktı. Anlamadığım şey şu, aramızdakileri çözmek istiyor ama hiçbir seyde anlatmak istemiyor. Sürekli zamanı değil diyor. Hepsini anlatacakmış ama şimdi olmazmış. Ama ben çok yoruldum. Onunla ilgili her şeyden yoruldum. Buna rağmen de hala onu istiyorum. Biliyorum çok aptalım. Vazgeçemiyorum ondan. Çünkü bana kimsenin hissettiremeyeceklerini hissettirdi. Kimsenin veremeyeceği duyguları verdi. Soobin beni çok güzel sevdi."

Hyuka karşımda beni dinlerken bayılacak gibiydi. Saatlerdir bir kafede oturmuş ona Soobin ile aramızda olanları anlatıyordum. O'da hepsini dinliyordu ama neredeyse bayılacaktı.

"Bak Yeonjun," dedi. Omuzlarını düzeltti, dik oturdu ve bana odaklandı. "Alfa erkekler istediklerini alana kadar etrafında dolanırlar. Bir ay olsun bir yıl olsun fark etmez. İstediklerini alsınlar yeter. İstediklerini verdiğinde ise seni ortada bırakırlar. Ve sen sana verdiği duygularla kalırsın. Ne ona gidebilirsin ne de bir başkasına-"

"Ama-"

"Aması şu ki, Soobin geri geldi."

Merakla onu dinliyordum. Hyuka böyle şeyleri benden daha iyi bilirdi. Onun daha önceden çok ilişkisi olmuştu. O artık ustaydı. Bu yüzden en iyisini o bilirdi.

Kahvesini yudumlayıp devam etti. "Soobin'in geri gelmiş olması seni yanıltmasın. Bu iyi bir şey de olabilir kötü bir şey de."

"Bu ne demek şimdi?"

"Şöyle ki, eğer düşündüğümüz gibi Soobin o beş alfadan biriyse, şimdi de sana kafayı takmış olabilir. Ona yaptıkları gibi, bir öncekinden güç alarak atacak diğer adımlarını. Korkutmadan, severek, yavaş yavaş." Hyuka bunları söylerken yavaşça söylüyordu ve beni üzüyordu. Öyle olmasını istemiyordum.

"Yeonjun," elimi tuttu. "Sakin ol. Gözlerime bak." Gözlerine baktım. "Bir diğeri ise Soobin onlardan birisi olmayabilir ve sana gerçekten aşıktır." Bunu söyler söylemez yüzümde oluşan ifade onu güldürdü.

"Sen fena tutulmuşsun bu alfaya."

Kafamı salladım. "Onu düşünmeden duramıyorum. Beni kendisine aşık etti."

"Görebiliyorum."

"Hyuka," dedim. "Benden istediği şey..." İkimizde ne olduğunu biliyorduk ama benim dilim söylemeye varmıyordu. Utanıyordum. Başını salladı. "Evet," Üzüldü. "Senden istediği şey bedenin."

Kafamı hayal kırıklığıyla aşağı eğdim. Bunları duymak istemiyordum. Bir güven vermeliydi. Ondan güzel bahsetmek istiyordum. Beni kullanmış olmasını istemiyordum.

Soobin ile deneyeceğime dair söz vermeden önceki kavgalarımızı hatırladım. Bana bedenimle ilgili imalar yapmış, bana dokunmayı sevdiğini söylemişti. Ama onu ilk öpende bendim. Bana isteğim dışında dokunmamıştı bile. Sınıfta enseme dokunması dışında.

"Ne zaman anlatacakmış?" diye sordu merakla Hyuka.

Dudağımı aşağı büzdüm. "Bilmiyorum. Bir şey söylemiyor."

"Peki o kız kimmiş?"

"Onu hiç sormadım bile Hyuka. O kadar doluyum ki. Bana anlatması gereken o kadar çok şey var ki...Ondan nefret ediyorum ama aynı zamanda da çok seviyorum."

Hyuka sırıttı. "Senin yanında ben olduğum sürece asla düşmeyeceksin Yeonjun. Çünkü her seferinde seni tutacağım arkadaşım."

Hyuka sahip olduğum en iyi arkadaşımdı. Onun hislerinden ve duygularından emindim. Kendimi tam anlamıyla anlatabildiğim ve hiçbir şeyimi saklamadığım tek kişiydi. Herkesin hayatında sahip olmadı gereken bir arkadaştı.

Akşama doğru kafeden ayrıldık. Hyuka çalışmak için kafeye dönerken ben de eve gitmek için otobüs durağına geçtim. Hafif yağmur çiselemeye başladı, etraftaki insanlar adımlarını hızlandırdı. Çok sürmedi, yağmur şiddetlenirken sokakta hiç insan kalmadı. Otobüs gelmedi. Beklerken gittikçe soğuyan hava beni üşüttü ve otobüse bindiğim ama hapşırmamla hastalandığımı anladım.

O gece şiddetli ağrıdan ve hastalıktan gözüme uyku girmemişti. Kasıklarım ağrıyor ve bacaklarım titriyordu. Sürekli hapşırıyordum ve deli gibi titriyordum. Gece yarısına kadar ağrılarımın ve titremelerimin geçmesini bekleyip yatağımın içinden bile çıkmamıştım. Son nokta, gözlerimin kararmasıyla bayılacak gibi olmamdı.

yeonjun
soobin
beni hastaneye götürür müsün?

benim gençliğim- yeonbin (omegaverse)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora