XVI

462 79 19
                                    

"Yeonjun! Benim, Soobin!"

Korktum. Bu halimi görmesini istemiyordum. Benden nefret edebilir ve bir daha görüşmek istemeyebilirdi. Elim kapıyı açmak için uzandığında tereddüt ettim. Beni böylece bırakıp gidebilirdi. Aile hayatımı bilmiyordu. Beni tanımıyordu bile. Evimi bilse bile bu şekilde gelmesi yanlıştı. Haber vermeliydi.
İster istemez Soobin'e karşı da dolarken içimde kendi kendini büyüten bir nefret ve üzüntü yığını oluştu. Kime karşıydı bilmiyordum ama daha fazla dayanamıyordum.

Durmadı. Birkaç kez daha seslendi ve kapıyı çaldı. Kapının kulpunu yavaşça aşağı indirirken kafamı yere eğdim. Utanıyordum, hem de çok fazla. Böyle bir anda gelmesini beklemiyordum.

"Yeonjun." Sesindeki endişeyi duyduğum gibi kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Daha çok endişelendi. "Ne oldu?" Kapıyı ittirip içeri girdi.

"Sevgilim, iyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu?" Soobin üzerimi kontrol ederken gözlerim doldu ve kendimi tutamayıp öne atıldım. Kollarını kocaman açıp o'da bana sarıldı. Sımsıkı sarıldı. Birden kokusu tüm eve yayıldı. Göğsünden burnuma ulaşan kokusu beni daha çok ağlattı. Güvende olduğumu hissettiriyordu.

"Ağlıyor musun?" Ağlıyordum. Kendimi tutamıyordum. Yüzümü onun omzuna sakladım, sessizce orada ağladım. Eli saçlarımdaydı, beni okşadı. Sakinleştirdi.

"Ben buradayım. Yanındayım. Üzülme. Ağlama." Yanaklarımdan tutup kafamı yukarı kaldırdı. Gözyaşlarımı silerken ağlamam durmuştu.

"Anlatmak ister misin?" dedi beni tekratdan sarılmak için göğsüne çekerken. "Hayır." dedim direkt. Beni bu halde görmesini bile istemiyorkan nasıl anlatabilirdim ki.

Soobin beni anlayışla karşıladı. Hiçbir şey sormadı. Annemden bile bahsetmedi. Odamın dağınıklığını gördü ve sormadı. "Toplayalım." dedi benim gibi yerdeki kıyafetleri alıp katlarken. Birlikte odamı yavaş yavaş toplarken konuşmadım. Benim tam aksime ise o sürekli konuşup durdu ve beni neşelendirmeye çalıştı.
Ona odamda oturmasını söyleyip tek başıma mutfağa geçtim ve yere saçılan cam parçalarını toplamaya koyuldum. Tek tek parçaları topladım, çöpe attım. Masaya dökülen son gevreği de çöpe atarken istemsizce gözlerim doldu.

Hepsini bitirdikten sonra balkonun kapısını açıp içeriyi havalandırdım. Burayı da görmesini istemiyordum. Tek başıma halletmiştim zaten. Soobin'in bunlara da tanık olması beni kötü hissettirirdi.

Onun yanına geri döndüğümde yatağıma uzanmış telefonuna bakıyordu. "Gel." dedi beni eliyle çağırırken. Yatağımın üzerine çıkıp göğsüne kafamı koydum. Soobin hemen saçımdan öptü.

"Yemek sipariş ettim. Çok acıktım. Sende acıktın mı?"

Kafamı iki yana salladım. Yalan söylüyordum. Deli gibi açtım ama ona söylemeye utanıyordum.

Yanağımdan öptü. "İyi misin?" Sürekli sürekli bunu soruyordu.

"İyiyim." dedim zorla gülümsemeye çalışarak.

"Kokun öyle demiyor ama."

"Ne diyor kokum?"

"Canın çok sıkılmış. Senin biraz bu evden ayrılmaya ihtiyacın varmış. Bana gelip kalmalıymışsın."

Kafamı kaldırıp ona baktım. "Hepsini mi diyor?"

Gözlerinin içi gülüyordu resmen. Kafasını salladı. "Hepsini diyor. Hatta..." Birden burnumun ucunu öptü. "diyor ki artık benimle yaşamalıymışsın." Bu dediğine güldüğümde o'da güldü. Kendi aklından geçenleri söylüyordu bana.

Gözlerimi devirerek kafamı tekrardan göğsüne koydum. Kokusu buradaydı. Beni sakinleştirmek içindi. Zaten gittikçe de mayışıyor ve uykumu getiriyordu.

"Uyuma."

"Hmhmm."

"Yeonjun uyuma. Yemek yemedin. Birazdan gelir zaten siparişler."

Beni göğsünden kaldırdı. "Kalk bakalım." Yüzümü avuçlarının arasına alıp halime gülmeye başladı. "Yemeğimizi yedikten sonra ne yapmak istersin?"

Dudaklarımı büzdüm. "Bilmiyorum ki."

O sırada siparişler geldi. Soobin o kadar çok şey söylemişti ki hepsini nasıl yiyecektik bilmiyordum. Benim odamda ikimizde yere çökerken o tek tek paketleri açmaya başladı ve bende poşetlerin arasına bıraktıkları faturayı bulmaya çalıştım. Fakat Soobin bunu hemen fark etti ve bana kızdı. Hep söylediği gibi onun yanındayken benim param geçmezmiş. Bu beni güldürdü ve güzel hissettirdi. Gerçekten sevildiğimi hissediyordum.

Yemeğimizi yerken birden Soobin'in telefonu çaldı. Gözlerim ekrana kaydı. Alfa 3 yazıyordu. İlgilenmiyormuş gibi yaparak yemeye devam etmeye çalıştım. Telefon çaldı, çaldı, çaldı ama Soobin açmadı.

"Açsana." dedim ilgisiz gibi görünmeye çalışarak. "Gerek yok." Telefonu sessize alıp ekranı ters çevirdi ve yatağımın üzerine fırlattı.

Alfa 3.

İçime düşen şüpheyle bu zamana kadar olan tüm parçaları birleştirmeye çalıştım ama yanımda Soobin varken düşünmek çok zordu. Benim bir şeylerden şüphe duyduğumu anlamasını istemiyordum.

Ama sanırım artık farkındaydım.

Soobin o beş alfadan birisiydi.

benim gençliğim- yeonbin (omegaverse)Where stories live. Discover now