IX

595 86 26
                                    

Bu zamana kadar yaşadıklarım arasında en zoru buydu. En çok canımı acıtan, beni en çok yaralayan buydu. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim, yıkılmamıştım. O, tamamen benim sanmıştım. Ben onun olmasam bile. Beni böyle hissettirmişti. Sanki hiç bırakıp gitmeyecekmiş gibi, sanki benim için hep orada olacakmış gibi hissettirmişti. Fakat git dediğimde giden, ikna etmeyen o'ydu.

İtiraf edemediğim o gerçek, Soobin'in canımı yaktığı.
Canımı yakacak kadar bile bende değerinin olması, beni üzebilmesi. Soobin'in beni istediği gibi hissettirebilmesi.

Onu, o gece otelin kafesinde bir kızla gördüğümden kimsenin haberi olmadı. Yıkılmışlığın getirdiği pişmanlıkla kafeden çıkmış, yağmurlu havada dolu gözlerimle otobüs durağına yürümüştüm. Tek başımaydım. Her hissimde, her yaşadığımdan tektim.

Okula gitmemek için bir sebebim daha vardı. O gece otobüs geç geldiği için yürümeye karar vermemle yağmurun altında ıslanarak eve gitmiş, ertesi sabaha ise hasta bir halde uyanmıştım. Öksürüyordum, her yerim deli gibi ağrıyordu ve halsiz hissediyordum.

Annem sabah sabah öksürüklerimden sonra odama geldi. Bu bile beni şaşırtmıştı. Umursamadan gidebilirdi. Bana ilaç alıp geleceğini söyledi. Gitti ve bir daha da dönmedi. Annem böyleydi. Ona bir kez daha inanmak, gerçekten ilaç alıp geri geleceğini düşünmek benim aptallığımdı. Annemi bile beklemeyecektim.

Duş almam gerekiyordu. Yıkanıp temizlenmem ve kendime gelmem lazımdı. Üstelik ilaçlarımı içmek için bugün yerimden bile kalkamamıştım. Kızgınlık dönemimdi. Ağrılarım ve arzularım olabilirdi ve buna fırsat vermemeliydim. Ama yerimden kalkacak gücüm bile yoktu.

Birkaç öksürükten sonra yerimden kalkmak için hareketlendim. Üzerimdeki yorganı çektim, rastgele ayaklarıma doğru ittirdim. Çıplak ayaklarım zeminle temas eder etmez tüm vücuduma bir titreme yayıldı. Üşüdüm. Yataktan tutunarak indim, duvarlardan aldığım destekle banyoya kadar gittim.

Kendimi sıcak suya attığım gibi odadaki telefonum çalmaya başladı. Henüz açamazdım. Bu yüzden benim duşum bitene kadar çalmaya devam etti ve bende başımın ağrımasına ek olarak birde telefon sesini dinledim.
En sonunda rahatlamış bir halde duştan çıkıp bornozumla odama gittiğimde telefonumu elime aldım. Hyuka neredeyse yirmi kez beni aramıştı.

Onu geri aradım.

"Yeonjun, patron bugün çalışıp çalışmayacağını öğrenmek istiyor. Dün anlaşmayı imzaladığın gibi, işe yarım saat öncesinden gelmelisin. Neredesin?"

"Üzgünüm Hyuka, biraz hastaydım. Hemen geliyorum."

"Peki, acele etmelisin. İlk iş günün. Patrona kötü bir imaj çizme şimdiden."

İlk iş günüm.

Hazırlandım. Kalın giyindim. Atkımı ve beremi taktım. Şemsiyemi çantama koydum. Boğazım biraz kötüydü ama idare edebilirdim.
Bu sefer otobüse bindim. Neredeyse kafeye yaklaştığımız sırada aklıma gelen şeyle karnıma ağrılar girdi. İlaçlarımı almamış üstüne evde unutmuştum.

Bugün kötü bir gündü, bunu şimdiden kabul etmeliydim.

Hyuka beni girişte karşıladı. Üzerimi değiştirmem için arka odalardan birisine götürdü ve bedenime göre olan garson kıyafetlerini verdi.
Birkaç dakika içinde giyindim.

Kendimi iyi hissetmiyordum. Yanlış giden çok fazla şey vardı ve hepsi de moralimi bozuyordu. İlk iş günümde hastaydım. Kızgınlıktaydım ve ilaçlarımı unutmuştum. Her an ağrı girebilir, kendimi tutamayabilir ve duygu değişimleri yaşayabilirdim. Bunların önlemini almış olmam gerekirdi.

benim gençliğim- yeonbin (omegaverse)Where stories live. Discover now