9

81 26 13
                                    

Sema Mortiz - Hasret

BÖLÜM 9| YASEMİN & BUĞRA

"Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya
Öldüm der yine de yaşarsın." Mevlâna

Yasemin;

Bir şarkı söylemek, bir de resim yapmak rahatlatırdı beni. Çünkü bir tek o ikisini yaparken, onunla istediğim şeyleri yapardım. Onu önümdeki tuvallere çizmek, kağıtlara yüzünü kazımak, boyalarla mühürlemek... Şarkı sözlerini onun için söylemek...

Annem kendimi bildim bileli hiç ayık gezmezdi. Ya elinde içki bardağı olurdu, ya da köşelerde burnuna çektiği uyuşturucu tozları...

Babam ise her gün odasından farklı bir kadını uğurlardı. Neden evlilerdi anlamazdım. Defalarca isyan etmiştim, neden diye yüzlerine bağırmıştım ama beni duyan veya takan kimse yoktu. İkisi de evliliklerinin bir evresinden sonra, hangi evre olduğunu 21 yıldır bilmiyorum, böyle yaşamaya başlamışlardı. Canım bazen çok acıyordu. Özellikle onunla yan yana olduğum zamanlarda, ona içimi dökerken, asıl beni yakan şeyleri paylaşamamak mahvediyordu beni. Ama zaman beni de her şey gibi acımasızlaştırmıştı. İçimde öldüremediğim her insan için, kendimi öldürmüştüm.

Mesela 1 seneden beridir hiç gelip evden almazdı beni. Evimden çıkan adama rastladığı günden beri, evime hiç gelmemişti. Halbuki evde nasıl bir cehennem yaşadığımı bilirdi ve beni kurtarmak için gelir alırdı. Ama artık gelip almıyordu. Ben gidiyordum ona. Aile meselelerimi bir tek ona rahatça anlatıyordum, Nazenin'in zaten dertleri başından aşkınken kendi meselelerimi ona yükleyemezdim. Ki Buğra'ya içimi dökmek... Onunla en yakın olduğum anlardı. Ona sarılmama izin verirdi, göğsünde ağlamama, yanında uyumama... Onun dışında dokunmama bile müsaade etmezdi.

Onu gördüğüm ilk anlarda inek, gözlüklü, sürekli kitaplarının arasında olan bir çocuktan başka bir şey değildi. Gözüm ona değmezdi bile. Benim için öylesine biriydi. Sırf Naz Baran'la takılabilsin diye katlanırdım onun sessizliğine, çirkin gibi duran yüzüne...

Sonra bir gün, yere düştüm. O beni kaldırdı. Bu zamana kadar defalarca düşmüş ve kendi başıma kalkmama rağmen, ilk defa biri beni kaldırmıştı düştüğüm yerden. Dizimin soyulan yerlerinde ki kanları temizlemiş, yara bandı yapıştırmıştı. Cebinde hep taşımayı severdi yara bandı. Bazen çok yazı yazdığı için kalem tutan parmaklarına yapıştırırdı, bazen de sevdiği karakterlere ait olduğu için severdi yara bandı almayı... Ve ben bazen sırf ondan yara bandı alıp saklamak için, bir yerlerimi yaralardım... O günden sonra hep böyle devam etti. Yan yana olduğumuz anlarda ben homurdandım söylendim durdum, o ise sessizliğinin o huzuru içinde kitaplarına gömülü durdu. İlk başta sıkıcı gelen o sessizliği zamanla benim en büyük huzur kaynağım oldu. Kimsenin yanında ağlamazken, onun omzunda ağladım ailemin yaptıkları yüzünden. Bütün dertlerimi paylaştığım kişi oldu. Gözüme çirkin gelen o gözlüklü ve inek oğlan çocuğu, büyüdükçe kalbimin atmasına sebep olan tek varlık oldu.

Ben çocukken de temiz biri değildim. Merak ettiğim için annemin ortalığa bıraktığı uyuşturucu tozlarını burnuma çekip, baygınca yatmıştım yerde saatlerce mesela. Ya da içkinin tadına da henüz küçücükken bakmıştım. Babam odasının kapısını açık bıraktığı için bir gün, bir kadınla nasıl seviştiğine de şahit olmuştum. Annem hep yatardı zaten. Özel davetler olmadığı müddetçe ya sarhoşluğundan ya da uyuşturucunun etkisinden yarı açık yarı kapalı olan gözleriyle salonda ki o nefret ettiğim koltuğun üzerinde otururdu. Büyüdükçe evden dışarı atabildiğim her an kendimi dışarı attım. Anne ve babamın yaptığı şeylerin kötü bir şey olduğunu, arkadaşlarımın ailelerinin yanında geçirdiğim her an daha iyi anladım. Nefret ettim. Erkeklerden de, içkiden de, uyuşturucudan da, cinsellikten de... Ama zamanla nefret ettiğim her şeye dönüştüm. Yaşamayı kaldıramadığım her an, odamda köşeye çekilip annem gibi içkiye vurdum kendimi. Yetmediği anlarda, uyuşturucu da içtim.

İZWhere stories live. Discover now