17

61 11 37
                                    

Emre Aydın - Akşamlarda Parmak İzlerin
Artık Özlemek İstemiyorum
Sen Beni Unutamazsın...

BÖLÜM 17| YÜZLEŞME

"

Yaşlarını saklama benden.
Göster bana o taneleri de hepsini tek tek ezberleyeyim.
Eğer bir gün gitmek istersem senden,
Ya da sadakate ters düşerse
aklımdaki tek bir düşünce,
Onları hatırıma getireyim.
Ve imkansız olsun gidişler senin yüreğinden.
Ve imkansız olsun görmek kırıklar gözlerinde.
Bırak ihtimalleri öldüreyim yaşlarının her biriyle.
Bırak, sensizlik imkansız olsun işte."

Yasemin'den;

"Buğra geçen hafta hepimizden gizli sözlenmiş arkadaşlar... Geçen gün öğrendik biz de, öyle tanıştık Sinem'le. Buraya da gelmesi için zor ikna ettim onu. Sevdiğine nazar değdirmemizden korkuyor herhalde..." 

"Anlatmaya değer hiçbir şey yoktu canım, bende hep kötü anlar bırakmayı sevdiği için dediği gibi hakkında konuşmayı hiç sevmem." 

Kulaklarımdan silinmeyecek olan sözler, kalbimi yakarken, ayakta nasıl durabiliyordum, rol kesebiliyordum; hiç bilmiyorum. Zamanla insan, en derin acılarını bile gizleyebiliyormuş sanırım. Naz Rüzgar'ın yanına gideli saatler olmuştu fakat ben ne uyuyabiliyordum, ne de durabiliyordum. En sonunda kalktığım yataktan ne ara buraya gelmiştim bilmiyorum. Naz'a sadece mesaj atmıştım ve saatlerdir burada öylece duruyordum. En son kaça kaç ayrıldığım eve bakarken, ne yapacağımı şaşırmış bir haldeydim. Düzeltmeye çalışıyordum kendimi. Yemin ederim her şeyden uzaklaşmıştım. En son bir erkekle ne zaman flört ettiğimi bile hatırlamıyordum, onunla olduğum günden beridir gözlerim bile değmemişti bir erkeğe. Bakanlara da fırsat vermemiştim. Alkolü azaltmıştım, uyuşturucuyu bırakmıştım, nadir sigara içiyordum... Kıyafetlerime renkler bulaştırmıştım, gezmeye başlamıştım, düzenli spor yapıyordum, psikiyatriste düzenli olarak gidip içimde ne var ne yoksa anlatıyordum ve... çocuklarla ağlaya ağlaya da olsa anlaşmaya başlamıştım. 

Kendi çocukluğumdan nefret etmiyordum artık. 

Çocukluğumdan nefret etmediğim için, diğer çocuklara da iyilikle yaklaşabiliyordum. Rüzgar vardı üstelik... Normalde görmezden geldiğim bütün dilencilere artık onlar bana bir şey demeden yaklaşıyor ve yardım ediyordum. Evet, değişimim kendim içindi en çok ama... Artık beni kabullenir sanıyordum. İçten içe, beni affeder ve yanımda olur diyordum. 

Yanılmışım. 

Hem de çok yanılmışım. 

Uykusuz ve kızarmış gözler açtığı kapının ardında beni görmeyi beklemiyordu. Haklıydı, gecenin kim bilir saatin kaçında karşısına dikilmem, saçmaydı. Üstelik onu burada, ardımda, tam da seviştiğimiz gecenin sabahında bırakıp giden; bendim. 

"Ne işin var burada?" Sertti sesi, gözleri gibi. Eskiden yar olamazdık birbirimize, ikimizde bunu bilirdik ama en azından dost olurduk. Ben bir tek onun omzunda ağlardım, o da sımsıkı bir şekilde kollarının arasına alırdı beni. Kedi olur, göğsüne sokulurdum. Bu durumdan ne ben şikayetçi olurdum, ne de o... Ama şimdi, karşısında görmeye bile katlanamıyor gibi bakıyordu gözlerime. 

Bal gözlerin derdi, aklımı her defasında alan şu bal gözlerin...

Nasıl yabancılaştırmıştım o bal gözlüm diye sevdiği gözlerimi ondan? Bunu nasıl yapabilmiştim? Hadi ona acımam yoktu, kalbime, ruhuma, kendime de mi yoktu? 

İZNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ