10

103 24 0
                                    

İki bölümden oluşmasını istediğim kitabın birinci bölümünde bazen Nazenin ve Baran'ın geçmişine gittiğimiz gibi, bazen de ailelerinin geçmişine gideceğiz. Bu bölümden sonra birkaç defa (ne kadar yazarım bilmiyorum) yazar ağzıyla anne ve babalarının gençliklerini de okuyacağız. Benim için kitap, asıl ikinci bölümde başlayacak. Dikkatli okursanız, anlarsınız. Birinci bölümün çoğunu okuduk birazı kaldı. Çok uzun bir kurgu yazmayı düşünmüyorum, sevmeniz dileğiyle... Güzel okumalar.

NİLÜFER - TA UZAK YOLLARDAN

BÖLÜM 10| GEÇMİŞ'İN İZLERİ

"Sevmek, insanın yüreği kadar

Küçükse, büyüğünü taşıyamazsın..." Atilla İlhan

Yaşamak denen bilmecenin hiçbir zaman bir sonu yoktu. İnsan ne zaman sona geldiğini hissetse, bir kapı açıyordu hayat önüne. Ne zaman bitip tükendiğini hissetse, ayağa kalkacak bir sebep mutlaka kendine buluyordu. Dedemin anlattığına göre babamın hepimizi öldürmek için arabayı sürdüğü uçurumdan sağ kurtulduğumda, 8 yaşındaydım. Hiç kavga etmezdi annemle babam. Bazen babamın anneme kızdığı, sebebini bilmediğim şeyler yüzünden bağırdığı olurdu ama annem hiç sesini yükseltmezdi babama. Küçük bir çocuktum, aşka dair bir bilgi henüz belleğime tam yerleşmemişti ama kim sorarsa sorsun verebileceğim bir cevap vardı anneme dair; babamı çok sevdi. Bazen bakışlarıyla, bazen sözleriyle... Ama hep sevdi. Babam sevdi mi bilmem ama hep kaçardı annemden. Çoğu gece ya yanımda uyurdu, ya da koltukta. Bazen zorla ikisini de yanıma alıp ortalarında yatmaya çalışırdım ve annemin gözlerinin içi gülerdi yaptığım şeyden dolayı. Fakat uykuya geçmek üzere olduğumu anladığım anda, babamın kalktığını hissederdim; sonra da annemin bana sarılarak akıttığı sessiz gözyaşlarının ıslaklığını... Şimdi yanımda olsalardı nasıl olurdu bilmem ama bir kez sormak isterdim. Anne, babam seni hiç sevmedi mi? Baba, neden annemi sevmemene rağmen onunla evlendin? Madem sevmiyordun bizi, neden hepimizi öldürmek için o uçurumdan aşağı sürdün arabanı? En kötü çaresizlikti insanın soru sormak istediği kişilerin hayatında olmaması... Bilinmezlik içinde kalakalması. Anneannem çok az bahsederdi anne ve babamdan ama dedem asla bahsedemezdi. Annemin ismini duymak bile gözlerini doldur, kalbindeki ağrıyı arttırırdı. Teyzemin konuşmasını zaten hiç istemezdim çünkü annem hakkında saftı, salaktı, aptaldı, ömrünü bir hiç uğruna harcadı gitti derdi. Babamla ilgili de, iyi biri gibiydi ama o da aptaldı. İnsan hiç aşk için ölümü göze alabilir mi? Babanı sevmezdim ama onu o hale onlar getirdi... derdi.

"22 yaşına gireli 2 ay oluyor anne. Gelemedim sizi ziyarete biliyorum ama çok yoğunum bu aralar... Okulumun son senesi olması bir yandan, Baran'la yaza yapılacak olan düğünümüz bir yandan vaktim olmuyor hiçbir şeye. Baran izin vermiyor ki ondan başka bir şeyle ilgilenmeme! Anne... Ben sevmeyi senden öğrendim. Ne zaman sevmekle ilgili bir şey duysam, sen geldin hep aklıma... Babama duyduğun aşk... Yanımda olmanı o kadar çok isterdim ki! Baran hakkında seninle konuşmayı, senden nasihatler almayı, sana içimi dökmeyi... Hayatını bilmek isterdim anne. Babamı nasıl sevdiğini, onunla evlenmeye nasıl karar verdiğini... Ben Baran'ın beni arkadaş olarak sevdiğini biliyordum o yüzden çok canım yanmıyordu, sadece biliyorsun şu gidiş geliş meselesinde çok üzüldüm o kadar ama onu da telafi etti. Sen nasıl babamın seni sevmediğini bile bile ona katlanabildin anne? Nasıl yaşayabildin? Hep hüzünlü bakardı gözlerin, hiç eğlenceli şarkılar dinlemez; yüreğindeki yarayı beslercesine radyonu açar, duygusal müzikler dinlerdin. Hayatınızı bilmek, seninle bunları konuşmak o kadar çok isterdim ki!" Annemle konuşmayı çok severdim. Her ay mutlaka mezarlarına gelir, dakikalarca konuşurdum onunla. Babamın mezarının önünde tıkanır kalırdım, ne dua edebilirdim ne de nefret kusabilirdim ona... Annemi de kendini çalmıştı benden ama annemle konuşmak bana şifa olurdu. 

İZWhere stories live. Discover now