18

80 12 30
                                    

Kayahan - Odalarda Işıksızım

Mabel Matiz - Karakol

Cem Adrian Ayrılık

BÖLÜM 18| GELMELER VE GİTMELER

"İlk kez hesaplaşıyorum kendimle. Tuhaftır, kalemi, kağıdı ve seni onca sevmeme rağmen
Sana ilk kez yazıyorum.
Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var.
Çocukkende seni düşünürdüm her gece..." Fatih Kısaparmak

Bir psikiyatrist, insanın içinde 3 tane kovanın bulunduğunu söylüyordu. Sevgi, saygı, güven.
Bu kovalar çocukken ailesi tarafından doldurulurdu. O kovayı eksik doldurmak da zarardı, taşırmak da. Ve sonradan da o kovaların eksiklerinin zor giderildiğini anlatmıştı, denk geldiğim bir söyleyişinde.

Tuhaftır ki, sadece ona duyduğum aşkla bile, çocukken anne ve babamın eksik bıraktığı kovalarımın dolduğunu hissederdim. Ben onu severdim, ben onu izlerdim; o bana bakardı, tek bir kez gülerdi, parmak uçlarıyla dokunurdu ve ben iyileşirdim. Bütün kışım, yaza dönerdi. Yaprak döken ağaçlarım yeşillenir, bahçem kuş sevinçleriyle dolardı. Benim nefesim, onun soluğunda gizliydi. Yıllar sonra içim yana yana hayallerimi kendi ellerimle yıktığım bahçeden içeri girdiğimde, yüzüme çarpan rüzgar üşütmüyordu. İçim donuyordu. Kalbim buz tutmuştu. Nefessiz kalmıştım.

Her şey öylece, bakımsız bir şekilde duruyordu. Belli ki, o gün temizlik yapıldıktan ve eşyalar kaldırıldıktan sonra hiç kimse bu bahçeden içeri girmemişti. Gözlerinin önünde düşmüştün bu bahçeye Nazenin, ellerinden kayıp gitmiştin. Nasıl gelebilirdi ki?

Bahçenin tam uç noktasına gidip de, dalgaların sertçe vurduğu karanlık denizi izlemeye başladığımda, "Onu ilk gördüğümde, 8 yaşındaydım. Küçücüktüm..." dedim arkamdan beni takip eden Serkan'a. Ne yaparsam yapayım gitmemişti yanımdan. Eve de gitmemiştim, Yasemin Buğra'yla konuşacağını söylemişti. Bu halde Rüzgar'ın yanına da gitmek istemememiştim. Kendimi Serkan'a burayı tarif ederken bulmuştum. Deniz kokusunu içime içime çekerken, yetmiyordu. Bütün umutlarıma ağır bir darbe yemiştim.

"Hiç bırakmadım peşini, hep dolandım etrafında..." Bir ses doldu kulaklarıma, geçmişten gelen. "Gitsene kızım yanımdan!" diyordu onlara gittiğimizden beri yanında durup kitap okumasına izin vermediğim için sinirlenerek. "Bana ne gitmicem, hep kitap okuyorsun inek gibi! Birazda benimle oyna!" O zamanlar biraz daha cazgırdım, büyüdükçe sessizleşmiştim. İsmimin anlamı, nazlı kız demekti ve ben ailemden sonra ilk defa birine nazlanıyordum. "Seninle oynamak zorunda mıyım ya ben, bebek bakıcısı sandın herhalde sen beni. Manyağa bak."

"Sensin manyak, ayrıca bebek de değilim ben geri zekalı!"

"Geri zekalı deme bak çekerim saçlarını!"

"Ben seninkini çoktan çektim bile!"

Bir kitap olsaydı hayatım, yazılacak tek şey ona olan aşkım olurdu. Bitmeyen, tükenmeyen, eskimeyen, eksilmeyen.

"Gözlerini görmem yetti kalbime girmesine. Bu dalganın hızla kıyıya vurması ve sonra geri çekilmesi gibi hayatıma girdi ve gitti... her yanım onunla doldu ama o gitti. Oysa gitmeyeceğine hep söz vermişti. Bir toprağa tohum ekilmesi gibi, gözleriyle ona duyacağım aşkın ilk tohumunu ekti içime. Onu sevdikçe büyüdü o tohum ve kökleri asla kesilmeyecek, budanmayacak, solmayacak olan bir ağaca dönüştü."

İZWhere stories live. Discover now